Dünya mutsuz. Bunu anlamak için. Virüs’e gerek yoktu. Ama şimdi. Bir de Corona Virüs’ümüz var! Ve bu virüs. Biraz daha fazla mutsuz yaptı insanları. Ve insanlığı… Ancak. Biraz farklı düşünmeye cesaret edersek. Bu virüs belki de. Tek tek insanlar için olmasa bile. Ama. “İnsanlık” için. Mutlu olmanın yolunu açabilir. Mutluluğun anahtarını. Veriyor olabilir. Kimbilir!
Okumayı sürdürünüz>>
Önce şu sorulara. Cevap arayalım. Acaba. Herşeyin kıt olduğu. Bu dünyada. Mutluluk da kıt mı? Tüm insanlara yetecek kadar mutluluk yok mu? Ya da. Mutluluk var da. Ama insanlık. Mutlu olmayı beceremiyor mu? Hangisi acaba!
Düşünüyorum da. Dünyanın üstünde. İnsanlar. İnsan denilen canlı türü bulunmasaydı. Bir tek insan bile. Yaşamamış olsaydı bu yer yüzünde. Nasıl olurdu acaba? Sanırım o zaman. Şu koskoca evrende. Bu dünya. Belkide tek başına bu dünya. Çok güzel bir yer olurdu! Yaşanacak bir yer olurdu… Ama bakınca. Hiç de öyle değil! Nedeni de belli bence.
Kısacası şu. Dünyada bir iyilik var ise. Bu. İnsanın eseri. Bir kötülük var ise. O da. Sadece ve sadece. İnsanın eseri. Bir yerde. Bir zaman aralığında. İnsan yok ise. Orada, o zamanda. Ne iyilik olur. Ne de kötülük. Yani. İyilik ve kötülük ayrımı. İnsan ile ilgili bir konu. Sadece ve sadece insana özgü. İnsanın kurduğu hayatın bir ürünü.
İnsanın, evi olan bu dünyada. Muhtemelen. Bir “Yaradan” ın yarattığı. Bu güzelim dünyada. İyilik ya da kötülük yok. Ama. İnsanın kurduğu hayatta var. Şimdi soracaksınız. Doğada hiç mi iyilik kötülük yok? diye. Evet! Bence yok! Doğada. İyilik de yok! Kötülük de yok!.. Doğada olan şey. Sadece bir tür mücadele. Bu mücadele de. Bir iyilik kötülük çatışması değil. Olsa olsa. Bir varolma çabası. Hepsi bu!
Biliniyor ki. Doğadaki her canlı. Bir varolma içgüdüsüne sahiptir. Yaşamını sürdürmek için bir çaba göstermek zorundadır. Ve hayatı için. Mücadele eder. Bu durum. Doğanın bir dengesidir. Canlılar arasındaki bir beslenme ilişkisidir. Göklerden. “Armut piş, ağzıma düş“! Türü bir nimet yağmadığına göre. Ve yağmayacağı için. Varolma mücadelesi yeryüzünde verilir. Çekirge otu didikler. Kurbağa çekirgeyi avlar. Yılan kurbağayı yutar. Kartal da yılanla beslenir.. Böyle sürer gider. İçinde. Ne iyilik. Ne de kötülük yer almaz bu mücadelenin.
İnsan denilen canlı da. Binlerce yıl öncesinden. Hayatta kalmak. Varlığını sürdürmek için aynısını yapmıştır. Ağaçlardan Meyve toplamış. Topraktan bitki sökmüş yemiş. Gücü yettiği. Avlayabildiği canlılarla beslenmiştir. Mağaralara sığınmış. Savanalarda. Ağaçların üzerinde yerleşmiştir. Hep kendini korumak. Kendisini hayatta tutmak için. Her canlının yaptığı gibi. Hala yapmayı sürdürdüğü gibi. Farklı metotlarla da olsa….
Ama yüzyıllar geçtikçe. İnsanın doğadaki varolma mücadelesi. Düşünme gücü ile beslenince. İnsan. Akıl yürütebilince. Mücadele. Bir adım öteye geçti. Ve bu öte noktada. Bir şekilde. İnsan denilen canlının. Huyu değişti. Herhalde böyle oldu. Erich Fromm, “Hayvan saldırganlığının. Sadece tehdit algılandığında ortaya çıktığı. Ve bu saldırganlığın. İyi huylu ve savunma amaçlı olduğu” tesbitini yapar. Buna karşılık . İnsan saldırganlığının ise. Bugün zaten biliyoruz ki. Tehdit olmasa da. Ortaya konan. Planlı ve. “Kötü huylu” olduğunu belirtir…
İşte. Garip olan bu! Kilit soru da tam burada! İnsan denilen canlı. Neden. Doğal olan yolda ilerlemek varken. O ilk çağlarda. Adı bile anılmamış olan. “İyilik” yolundan yürümek yerine. Ne oldu da. Kötülük yoluna sapmıştır?
Devamı gelecek >>
Önceki yazı : Pandemi 3 – Şeytanla Protokol
İzleyen yazı : Pandemi 5 –