Şimdi ağustos ayındayız. Mesela. Birisi çıksa. Ve dese ki: “Eylülde, ekimde ne olacağını bilemeyiz. Duruma bakıp ona göre karar vereceğiz…. “ Bunun adı. “Sürüklenme” dir. Konu ne olursa olsun. Hiç farketmez. Eğer ki bir konu. Bu sözcükler ile ifade ediliyor ise. Bunun adı. Tek sözcük ile. “Sürüklenme” dir! Örnekleri çok. İnceleyin. Dünyadaki. Salgına bakın! Eğitime bakın! Ekonomiye bakın! Siyasete bakın. İş hayatına bakın… Hadi bırakın. Tüm bu dünya hallerini de. Kendinize bakın!.. İşte örnek.
Okumaya devam ediniz >>
Mesela yaz aylarında. İzin alıp. Bir tatile çıkmayı düşünüyorsunuz. Çok da meşgulsunuz. Düşünüp düşünüp de. Bir türlü harekete geçemiyorsanız. Bilin ki. Sürükleneceksiniz. “Hele bir yola çıkalım da. Bakarız”. Diyorsanız eğer. Kaçış yok! Yine. Sürükleneceksiniz!… Bakın anlatayım nasıl olacak. Siz. Günlük koşturmacalar içinde. Arada aklınıza geldikçe. Tatili düşünürken. Zaman geçecek. Belki oteller moteller dolacak. Doldukça pahalılaşacak. İyi yerler tutulacak… Yani ya tatile gidilmeyecek. Ya da gidilse de. İstenilen yere. İstenilen şartlarla gidilemeyecek… Belki de. O sıralar. Bir arkadaştan gelen tatil teklifine. “Evet” demek zorunda kalınacak…. İşte tüm bunlar. Tatile sürükleniştir…. O tatili. Bir şekilde yapıp da dönünce. “Tatil yaptım”. Diyebilirsiniz. Evet tatile gittiniz. Ama aslında. Siz tatil yapmadınız. Siz tatile sürüklendiniz…
Hiç farkında olmasak da. İnsanlar çoğu kez sürüklenir. Bir okula sürüklenir. Bir mesleğe sürüklenir. Bir göreve sürüklenir. Bir bölgeye sürüklenir. Bir maceraya. Bir kavgaya sürüklenir. Bir aşka. Bir arkadaşlığa sürüklenir. Hatta bir ideale bile sürüklenir…. Toplumlar da sürüklenir. Bazan refaha. Bazan da felakete… İnsanlar kendilerini sürüklerken. Toplumları ise. Yönetenler sürükler…
Şöyle resmedin zihninizde. Bir yelkenli düşünün. Denizin ortasında. İçinde insanlarla. Yelkenli. Zarif mi zarif. Güçlü mü. Güçlü. Her şeyi tamam. Direği var. Yelkenleri var. Dümeni var. Kürekleri de var… Ama öte yandan. Kaptan köşkünde diyelim. Bazı gölgeler var ama. Ne yelkenleri. Ne de. Dümeni kullanan yok. Yelkenli. Kendisini esen rüzgara. Ve çırpınan dalgalara bırakmış… Yani. Bir oraya. Bir buraya . Salınıyor….Ne mi oluyor? Ne olacakdı! Sürükleniyor… Nereye mi? Rüzgarın. Dalgaların götürdüğü yere. Rüzgarı estirenlerin. Dalgaları köpürtenlerin istedikleri yere…
Sürüklenmek demek. İnsanlar için de. Toplumlar için de. Kendi iradesini. Şartlara teslim etmek demektir. Bu durum. İki şıklı bir konudur. Üçüncü bir şıkkı da yoktur. Bu güne kadar bulunamadı. Yani. Ya bir irade koyarsınız ortaya. Geleceğinizle ilgili… Ya da. Başka iradelere bırakırsınız geleceğinizi. Başka bir deyiş ile. “Ya bir planınız vardır. Ya da diğerlerinin. Planlarının bir parçası olursunuz”. Bunun ortası yok.
Evet. Gelecek belirsizdir. Evet. Gelecek kontrol altına alınmamak için mücadele eder. Ama işte. Yöneticiler de. Tam bunun için vardır. Yöneticiler. Geleceği kabullenmek için değil. Geleceği kontrol altına almak için vardır. Yöneticiler geleceği beklemez. “Gelecek bir gelsin görelim. Ona göre düşünürüz” diyemez! Yönetici geleceği şekillendirir. Geleceği tasarlar.
Sürüklenmemek için. Tek yol. Kendi geleceğini, kendi iradesi altına almaktır. Yani. Kendisine bir gelecek tasarlamaktır. Bu nasıl olur? Çoğu zaman düşünülür ki. Bu bir “plan” yapmaktır. Yani planlamadır. Doğru tabii ki. Ama burada. Unutulan önemli bir ayrıntı var. Planlama. Gelecek öngörüsü ile yapılır. Planlama. Gelecek ile ilgili. Bir sonuç tanımı. Bir iddia sahipliği gerektirir. Yani. Hem. Geleceği gözleyecek. Okuyacak. Hem de. Gelecekten bir şey bekleyeceksiniz!
“Duruma bakıp ona göre karar vereceğiz” demek. “Durumu göremiyoruz. Durumu anlayamıyoruz. Ne yapacağımızı bilemiyoruz“. Demektir. Bunun basitçe adı. “Öngörüsüzlük” tür. Önünde duruveren otuz günü bile anlamayanın. Geleceği göremeyenin. İddiası da olamaz. İddiası olmayan ise. Ne yapıyor olursa olsun! Ne söylüyor olursa olsun! Daha başlarken. Daha ilk adımda. Zaten Başarısızdır.
Hangi hikayeyi yazarsa yazsın!