Merakım şu: Bir mal, bir ürün ya da bir girişim için faydayı görmek yeterli mi? Her girişim sadece faydalarıyla mı gelir? Ve dönelim otomobile. Soralım şu hiç sorulmayan soruyu: “Otomobil, gerçek hayattan neleri alıp götürmüştür acaba?” . Faydaları anlatan çok. Biz kayıpların peşine düşelim. Yapılanı öven çok. Biz neleri yokettiğine bakalım! Malum! Yaparken yokederiz.
Okumaya devam et–>
Öncelikle çevremiz. İçinde yaşadığımız yer. Tek başına otomobiller çevre düzenimizi belirlerler. Yani nasıl yaşayacağımızı. Yollar, otoyollar, otoparklar, viadükler, köprüler,..Bunların tümü arabalar içindir. Ve tamamı tabiattan alınmıştır. “Çalınmıştır” diyecektim. Alırken tabiata sormayız bile. Ezer geçeriz! Hiç düşündünüz mü? Herbir betonun altında. Herbir asfaltın altında. Yokedilmiş bir doğal hayatın bulunduğunu..
Ayrıca trafik işaretleri, kaldırımlar, yaya geçitleri, duraklar… Bunlar da arabalar var diye vardır. Ve yaşama biçimimizi şekillendirirler. Nerelerden geçeceğimize onlar karar verir. Nasıl dolaşacağımızı, nerelerde duracağımızı onlar söyler. Bir tek otomobili çıkarın hayatın dışına. Dünyanız değişir.
Sonra, hepimizin bildiği zehirli gaz var. Egzostan çıkan. Bu gaz havayı kirletir. Ozon tabakasını deler. Küresel ısınmaya neden olur. Hafife almayın! Bu, dünyadaki “yaşamın sonlanması” demektir. Aynı gaz, ağır ve çaresiz insani hastalıklara yol açar. Bu da insanların ölümü demektir. Tüm bunlara, arabaların yarattığı gürültüyü de ekleyebiliriz. Unutmayalım. Ekleyelim. İnsan sağlığı üzerinde, kırka yakın olumsuz etkisi vardır gürültünün.
Ayrıca, otomobillerin yol açtığı trafik kazaları var. İnsan ölümlerine sebep olan. Maddi kayıplar oluşturan. Bugüne kadar, trafik kazalarında ölenlerin sayısı, dünyadaki tüm savaşlarda ölenlerin sayısından daha fazla. Yarattığı maddi zarar ise yıllık 530 milyar usd civarında. Dile kolay. Neler yapılmazdı bu parayla!
Arabaların imal edildiği malzemeleri de unutmayalım. Metaller, plastik malzemeler. Bir arabanın ağırlığının dörtte üçü çeliktir. Düşünün tüketilen çeliği. Diğerlerinden söz etmiyorum bile. Sadece araba lastikleri için yirmibeş farklı madde kullanılır. En başta kauçuk. Sonra kükürt, karbon, ve birçoğu.. Bunlar da doğadan gelir. Ve yenilenemez. Kayıplara bakın!
Sakın unutmayalım! Bir de ne var? Petrol var. Tüketilen. Uğruna savaşlar yapılan. Oyunlar kurulan. İnsanların öldüğü… Petrol yoksa araba da yoktur! Şimdilerde elektrik deneniyor. O nereden geliyor ki?
Arabaya bağımlı olmanın insan üzerindeki etkileri de az değil. Sağlık açısından, hareketsizliğin yol açtığı herşey. Omurga yapısındaki bozukluklar, obezite..
Sosyal açıdan ise bireyselliğin yol açtığı herşey. Trafik stresi, statü merakı,..
Tüm bunları yazalım alt alta. Bulalım toplam kayıpları. Ve uzatalım ileriki yıllara. Bakalım nerede çıkacak? İnsanlık için “kara geçme noktası”. Çok ararız bu noktayı! Çünkü yok. İnsanlık en uygun dönemeci çoktan geçti. Optimum noktayı. Artık geriye dönüşü de yok. Atsız arabalarla ilgili o temiz hayaller çok gerilerde kaldı. 1800 lerin sonlarında.
Arabayı otomobil yapan dahi sanayici Henry Ford kuruyordu bu hayali. Yollarda atlı arabalar dolaşırken. Daha otomobilin insan hayatına girmediği bir dönemde. Şöyle diyordu Ford:
“Çok sayıda atsız araç üreteceğim. Herkes Için motorlu araçlar yapacağım….Fiyatı o kadar ucuz olacak ki, iyi maaşı olan herkes bunu alabilecek…;Ve tanrının uçsuz bucaksız büyük topraklarında bu arabalarla, kendisi ve tüm ailesi en keyifli saatlerini yaşayacak…Işimi bitirdiğimde herkesin bir atsız aracı, bir motorlu arabası olacak; Atlar, artık yollarımızda , hiçbir zaman görünmeyecekler.. Atlı arabaların yerine, her yerde yalnızca motorlu arabalar olacak….Otomobil , hiç sorgusuz herkes tarafından kabul edilecek…… Dünyayı değiştireceğim”
Böyle bir hayale kim karşı durabilir ki?
Henry Ford, gerçekten de dünyayı değiştirdi. Ama nasıl? Bunu da yine, Ford’ un kendisinden dinleyelim. Hayallerini kurmasından yarım asır sonra söylediklerine bakalım. 84 yaşında, hayata veda ederken. “ Ben dünyayı değiştirmek istedim. Dünyayı, insanlar için, daha iyi bir yer yapmak istedim. Ama şimdi görüyorum ki… Dünyayı mahvettim. “
Yıl 1947. Bugünden yetmiş yıl önce.
Anladık mı şimdi?
Sorunun önemini.
>> Devamı gelecek
Önceki yazı: Kayıplar Teorisi 2 – Atlar ve Arabalar
İzleyen Yazı:
Sevgili Haluk, “Kalemkağıt…” Bloğundaki yazılarını büyük bir zevkle izliyorum… Hatta 50 Yıl Albümümüzde -izninle- kullanmayı düşündüklerimi arşivimde saklıyorum…
“Kayıplar Teorisi” dizisini okuyunca, bir okuyucu cevabı yazmak istedim… ancak başaramadım… Halbuki ilk başlarda üye olduğumu / cevap yazdığımı hatırlıyorum…
Neyse cevabımı sana buradan göndereyim bari.. Sevgiler.. Ekmel
” Sevgili Halûk Hocam, “Kayıplar Teorisi 2” yi okuyunca cevap yazmak için “pek yakında” bölümünü bekledim… 3. Bölüm çok gecikmedi… Görüyoruz ki teknolojik gelişmeler sonucunda insan hayatı büyük ölçüde kolaylaşmakta ancak bunun yanında da büyük “kayıplar” ile karşı karşıya kalmaktayız… Demek ki teknolojiyi en doğru şekilde kullanırken bunun bizlere büyük “zararlar” vermemesi için çaba göstermek zorundayız… Ama, bunun çok zor olduğunu da yazında çok güzel belirtmişsin… “Kayıplar Teorisi 4” de *kesin çözüm* yollarını yazacağın umuduyla yeni denemeni merakla bekliyoruz… Sevgiler… Ekmel Ünlüsan “
BeğenBeğen
Sevgili Ekmel, “kesin çözüm” beklentin ilham verdi. Buna ilişkin düşüncelerimi ayrı bir yazıda belirteceğim. Ama yine de kısaca bazı düşüncelerimi paylaşayım. Öncelikle, bugünün dünyasında ve genel olarak hayatta “kesin çözümler” in varlığına inanmam.Bu düşüncem, hayatın her an yeniden şekil alıyor olması ile ilgili. Yazıya gelince. Blogtaki bu tür yazılarım “deneme” karakterindedir.Yani belirli bir konuya ilişkin düşünceleri serbestçe sergilerim. Esas olarak da, ” tespitler yaparım”. Bu tespitlerle “farkındalık” yaratmaya çalışırım. Yani, böylesi karmaşık bir dünyada bazı konulara “dikkat çekmek” amacım vardır. Bir soruna “çözüm” bulmak için, öncelikle sorunun sebeplerini bulmak gerektiğine inanırım. Sonra da sebeplerin sebeplerini.Yani “kök sebepleri”. Buraya kadar inilmez ise çözümler yüzeysel ve geçici olur.Ve çözeyim derken yeni sorunlar yaratılır. Sebepleri bulmak için ise çözülecek sorunun ne olduğunun iyi kavranılması gerekir.Bunun için de öncelikle böyle bir sorunun farkında olma ihtiyacı var.Benim yaptığım işte bu : Bu kadar yanlış algı operasyonlarının yürütüldüğü bir dünyada, bazı konularda bazı noktalara dikkat çekmek. Bununla birlikte, yazıların içinde yer yer sebeplere de dokunuyorum. Yer yer pratik çözümlemeler de veriyorum. Örneğin, “üretimi tüketmek” yazımda olduğu gibi.Tabii ki bunları ilk düşünen ve ilk söyleyen değilim.Bugün varılan noktaya dikkat çeken düşünceler 1700 lerden başlayarak bugüne kadar geliyor. Kırılma noktası bizim hayatımızın içinde. 1960 ların sonu ve 70 lerin başı. Bunların içinde, öngörü yapanlar, tespitler yapanlar olduğu gibi bir dizi çözüm önerenler de var.Hatta “kesin çözüm”. Örneğin Schoemacher ‘ ın “küçük güzeldir” kitabı.Yazıların birinde bahsettim sanırım. Ama bugün içinde yaşadığımız dünya düzeni ve sistemi bunlara aldırmıyor.Ve çözümlere gidecek girişim ve düzenlemelere müsade etmiyor. Hatta bunları kendi lehine kullanıyor. Gerekirse, önlemek adına şiddet de kullanıyor..Daha fazla uzatmayayım. Yorumun için teşekkürler. Dediğim gibi İlham verdin.Sevgiler
BeğenBeğen