Seçim 3 – Paranın Foyası

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır” – Seneca(MÖ.04 – MS.65)

Hayatın. Neredeyse her anı. Bir seçim yaparız. Her seçimin de. Sonuçları vardır. Kimileri. Sonuçları doğal akışına bırakır. Kabullenir. Kimileri ise. Farklı araçlarla. Kendi tercihlerini. Gerçekleştirmek için. Zorlama yoluna gider. Zorlama araçlarının başında ise. Para yani maddiyat gelir… Peki bu maddiyat denilen güç. Seçimlerimizi dayatmaya. Yeter mi?…

Okumaya devam et

Seçim 2 – Tutsak

Tutsak adamın bir tek efendisi vardır; Tutkulu adamın ise, çıkarlarına ulaşması için, kendisine yardım edenlerin sayısı kadar efendisi vardır.” La Bruyere (1649 – 1696)

Hayat yanından akıp geçerken. Sen durdun diye. Ve bekliyorsun diye. Başka bir hayat mı gelecek sanıyorsun! “Armut piş. Ağzıma düş!” Yok öyle bir şey! Hiç boşuna bekleme! Başka bir hayatın geleceği yok! Senin de. Başka bir hayata gideceğin yok! Hayat adına ne varsa. Hepsi burada. Hayat senin önünde. Hayat senin yanında. Sen de hayatın içindesin. Ne bekle! Ne de sürüklen! Yapacağın şu! Ya bir yol seç. Ya da bir yol aç. Ve ilerle!  

Okumaya devam et

Seçim 1 – Kapılar

“Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman, bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!”

Mevlana (1207 – 1273)

Hayatı hayat yapan. Bazı temel gerçekler vardır. Hayatı yaşarken. Bizi sarıp sarmalayan bazı gerçekler. Bunlardan birisi de nedir bilir misiniz?…. Hadi şimdi. Hemen de söylemeyeyim! Daha duyduğunuz an. “Canım bunu zaten biliyoruz!” dersiniz muhtemelen.. Birisi de gelip. Bana bunu söylese. Ben de aynı tepkiyi verir… “Başka nasıl olacaktı ki!” diye düşünürdüm.  Çünkü. Hayatı öylesine karmaşıklaştırmışız. Hayatı hızlandırmayı. Öylesine marifet saymışız ki. Her gün yaşadığımız doğal ve yalın gerçekleri bile. Farketmekte zorlanıyoruz.

Okumaya devam et

Bedri

O günü hiç unutamam! Bana şöyle demişti: “.. Sen şimdi okulda, fransızca öğrenmeye başlıyorsun. Sana ne öğretirlerse. Her hafta sonu geldiğinde. Sen de bana öğretirsin…” Kelimeler tamı tamına böyle olmasa da. Anlamı buydu. Yani o küçücük yaşımda. Öğretmenlik yapmak gibi bir şeydi bu… Sebebini merak etmiştim. Ama hiç sorup öğrenemedim.

Okumaya devam et

Hasan ile Vakur 9 – Bir Şey

Nereden aklına geldi evlat! Proje çocuk yerine. Mal çocuk demek! Doğru valla!.. İnsanların “adam olmak” için yetişeceği yerler. Sektör olmuş. Piyasaları oluşmuş! Ehh.. Piyasada da ne alınır satılır? Mal!… Haklısın!.. Bakıyorum da. Mal gibi yetişince de. Mal gibi davranıyorlar… Uzağa gitme. Sadece ekrana bak. Politikacıya bak. Doktorlara bak. Sanatçıya bak… Haberi okuyana. Tartışmaya katılana…Hangi birine bakarsan bak!. Çoğu. Sanki. Bir meslek erbabı. Bir uzman. Bir düşünce adamı. Bir hizmet insanı. Bir görevli değil de.. Herbiri bir… Neredeyse istisnasız! Herbiri…

Okumaya devam et

Hasan ile Vakur 8 – Mal

– İnsan “tuhaf” bir yaratık. Çok tuhaf bir canlı türü. Çünkü kendisini reddediyor! Daha da garip olan. Kendisini reddettiğinin farkında bile değil.. Tarih boyunca belki de. Bunu en iyi. En açık ifade eden. Albert Camus’ olmuştur. Yıl 1950 ler. “İnsan, ‘Neyse o oImayı’ reddeden tek yaratıktır” der Camus. Anladın mı?

Okumaya devam et

Hasan ve Vakur 7 – Meyvanın Sabrı

Hasan. Kuru kuru öksürdü. Öksürürken. Kesik kesik de olsa. Konuşmayı sürdürdü. “Bugünün insanının. Oyuncakları o kadar çok ki! Onlarla oyalanmaktan. Kendi varoluşlarını bile farkedemiyorlar. Kendilerini kaybetmiş bunların hepsi.…. Baksana! Bugünün insanları. El oldu, parmak oldu. Tuşlara dokunan. Bugünün insanları. Göz oldu. Diziden diziye gezen. Haberden habere koşan. Bugünün insanı kulak oldu. Bağrış çağrışı. Müzik diye dinleyen… Gözler dışarıda. Kulaklar dışarıda..Ve sonunda da..

Okumaya devam et

Arsa 1 – Çocuk Kokusu

Sanki ben. O arsada doğdum. Sanki. Gözlerimi orada açtım. Gibi gelir bana. Sanki. Bir leylek. Öyle denir ya! Bir leylek. Aldı beni bir yerlerden. Uçtu uçtuuu. Gagasında. Kundak içinde taşıdı beni. Ve o arsanın ortasına bıraktı. Böyle işte!… Öncesinde neredeydim! Neler yapıyordum?…. Çok da iz bırakan bir şey yok… Bana öyle geliyor ki! Ben o arsada doğdum…

Okumaya devam et

Soruyorum 1 – Düşünce tarlası

Bu iş tabii ki bana kalmaz. Şimdi çıkıp da. Birileri. “Bu iş sana mı kaldı? Başka işin mi yok!” diye sorabilir bana. Ehh! Haksız da sayılmazlar. Biraz da öyle. Sahiden başka işim yok. Bu kapalı dönemde. Yapacak fazla bir şey yok… Konuşmayı sevmem. Hele. Kişileri konuşmak. Sevimsiz. Olayları konuşmak ise. Vakit kaybı gibi gelir bana. Konuşmanın dışında. Diğer işlere gelince. Onlar da. Bir yere kadar yapılır. Ya fiziksel ya da zihinsel becerilerdeki sınırlar. Ya da ilgideki eksiklikler nedeniyle… O zaman ne kalıyor geriye? Oturup düşünüyorsunuz. İşiniz, “düşünmek” oluyor..

Okumaya devam et

Hocam 4 – Tokat

Hocam. Muzip bir şekilde. Tebessüm edip. “Ben zaten biliyordum!” demez mi!

Bunu duyunca. Ben de. Kızmak ile sevinmek aralığında sıkıştım kaldım.. Hocaya kızılır mı? Kızılmaz tabii! Ama yine de. Kızayım mı! Sevineyim mi! Bilemedim….

Bunun bir öncesi var aslında! Anlatayım….

Okumaya devam et