Bedri

O günü hiç unutamam! Bana şöyle demişti: “.. Sen şimdi okulda, fransızca öğrenmeye başlıyorsun. Sana ne öğretirlerse. Her hafta sonu geldiğinde. Sen de bana öğretirsin…” Kelimeler tamı tamına böyle olmasa da. Anlamı buydu. Yani o küçücük yaşımda. Öğretmenlik yapmak gibi bir şeydi bu… Sebebini merak etmiştim. Ama hiç sorup öğrenemedim.

Okumaya devam et

Bir Tuhaf Mayıs Günü 1 – Hasbelkader

Babam. Buğulu bir ses ile. “… gelsene Haluk” diye çağırdı beni yan odadan.

Bu gün okul yok. Bugün tatil. Işıl ışıl bir gün. Mayıs günlerinden biri. Mayıs’ı severim. Sokak beni çağırıyor. Oyun oynamak geçiyor içimden. Ama, mutfaktaki masanın üzerine kitapları koymuş çalışıyorum. Bu hep böyle oldu. Kitabı hep. Sokağa tercih ettim. İyi mi oldu bilemem. Kitap dediğime bakmayın. İlk okul sınıflarından birindeyim. Ya üç ya dört. Belki de ikinci sınıf. Okuma maceram yeni yeni başlıyor anlayacağınız. Babam neden çağırıyor ki beni? Tuhaf!

Okumaya devam et

Arsa 1 – Çocuk Kokusu

Sanki ben. O arsada doğdum. Sanki. Gözlerimi orada açtım. Gibi gelir bana. Sanki. Bir leylek. Öyle denir ya! Bir leylek. Aldı beni bir yerlerden. Uçtu uçtuuu. Gagasında. Kundak içinde taşıdı beni. Ve o arsanın ortasına bıraktı. Böyle işte!… Öncesinde neredeydim! Neler yapıyordum?…. Çok da iz bırakan bir şey yok… Bana öyle geliyor ki! Ben o arsada doğdum…

Okumaya devam et

Soruyorum 1 – Düşünce tarlası

Bu iş tabii ki bana kalmaz. Şimdi çıkıp da. Birileri. “Bu iş sana mı kaldı? Başka işin mi yok!” diye sorabilir bana. Ehh! Haksız da sayılmazlar. Biraz da öyle. Sahiden başka işim yok. Bu kapalı dönemde. Yapacak fazla bir şey yok… Konuşmayı sevmem. Hele. Kişileri konuşmak. Sevimsiz. Olayları konuşmak ise. Vakit kaybı gibi gelir bana. Konuşmanın dışında. Diğer işlere gelince. Onlar da. Bir yere kadar yapılır. Ya fiziksel ya da zihinsel becerilerdeki sınırlar. Ya da ilgideki eksiklikler nedeniyle… O zaman ne kalıyor geriye? Oturup düşünüyorsunuz. İşiniz, “düşünmek” oluyor..

Okumaya devam et

Hocam 4 – Tokat

Hocam. Muzip bir şekilde. Tebessüm edip. “Ben zaten biliyordum!” demez mi!

Bunu duyunca. Ben de. Kızmak ile sevinmek aralığında sıkıştım kaldım.. Hocaya kızılır mı? Kızılmaz tabii! Ama yine de. Kızayım mı! Sevineyim mi! Bilemedim….

Bunun bir öncesi var aslında! Anlatayım….

Okumaya devam et

Hocam 3 – Gece saat üç

Telefon çaldı. Ev telefonu. Siyah. Ahizeli bir telefon. Sabit. Kordonu ne kadar uzun tutulursa tutulsun. Yine de. Evin her köşesine gidilip konuşulamaz. Başında oturup. Konuşmak en iyisi… Gece sessizliği içinde. Çalışıyordum. Masadan kalktım. Telefonu açtım… Saat gece yarısı üç. Kim arar ki bu saatte! Ahizeyi kaldırdım…

Okumaya devam et

Hocam 2 – Yedi Kelime

Hocamı anmışken. Devam edeyim….

Hocam. Sadece önemli durumlarda. Mesaj verirdi. Onu da. Şöyle bir dokundururdu. Fazlaca vurgulamaz. Abartmaz. Gösterişe kaçmaz. Sadece ve sadece. Bir kaç kelime ile. Söylerdi… Sanırdınız ki. Sıradan bir şey söylerdi. Asla değil! O sohbette. Orada. Bir mesaj olurdu. Hocayı tanıyorsanız eğer. Bunu hissederdiniz. Sohbetin arasındaki. Mesajı. Bulup çıkarmanız gerekirdi… Mesela,

Okumaya devam et

Hocam 1 – Pencere

Hoca seni bekliyor” dediler… Asistanlık sınavına girmiştim. Hem yazılı. Hem sözlü. Sınavı asistanlar yapmıştı. Bu sebeple de. Hoca beni görmemişti… Sınavı kazanınca. Beni görmek. Benimle konuşmak istemiş.. “Odasında” dediler..

Gittim. Bu. Sevgili hocamın. Odasına ilk girişimdi… İyi ki girmişim!

Okumaya devam et

Çırpınış

 

 

Ekerbiçer babama sordu. Beni göstererek. “Bu oğlan senin mi?” “Evet , benim büyük numara “ dedi babam. Büyük numara dediği de. Daha altı yaşındaki ben… Arnavutköyde. Sahildeyiz. O zamanlar. Daha çay bahçesi. Daha bir iki çay masası bile yok sahilde! Sahilde sadece sahil var…. Ekerbiçer. Ki o. Türkiye liglerinin. Gelmiş geçmiş en uzun boylu futbolcusu idi. Babamın arkadaşı. Benim de  Mehmet amcam. Kolumdan tuttuğu gibi. Beni denize fırlattı. Havada uçtuğumu hatırlarım…

Okumaya devam et

Kesekağıdı

Dayım. Çalıştığı. “Herşey” masasından kalkar. Kitaplarını toplamaya başlar. Evet! ‘Herşey’ masası! Bu masa. Dayımın çalıştığı masa. Ama. Yemek de o masada yenir. Yufka da orada açılır. Sarma’lar orada sarılır. Bamya orada ayıklanır. Dersler orada çalışılır. Küçük tamiratlar onun üzerinde yapılır. Mektup orada yazılır. Kömürlü ütü. Onun üzerinde ütü yapar. Sert ince sabun parçası. Onun üzerinde. Kumaşları çizer.. Herşey masası O! Herşey o masada yapılır!….

Okumaya devam et