Çukur 3 – İlk Altın

 

Çukurda. Her kim varsa. Bilin ki “artist”  dir. Artistlik yapar. Yani rol yapar. Çünkü çukurda olanların. Gerçekle bağları kopuktur. Onların kılavuzu. “Menfaat” dir. Hep. Çıkar peşinde koşar dururlar. Menfaat’ i örtmek için de. Tiyatro kurarlar. Artistlik yaparlar. Yapmak zorunda kalırlar. Dedim ya! Kuliste. Perde arkasında yürütülen. Bir şeyleri örtbas etmek için… Gerçi. Bu artist sözcüğünün. Batı dillerindeki kökenine bakınca. Pek de çukurdakilere uymuyor ama…

Okumaya devam ediniz

Batı dillerindeki kökü “art”. Karşılığı “Sanat”. Çukurdakilerin sanat ile. Uzaktan yakından bir ilgileri yoktur. Ama. Aynı sözcüğün. Latince kökeninde yer alan karşılığı. “El Becerisi”. Çukurdakilere daha uygun olabilir. Elleri uzundur çukurdakilerin.. Çukur oyunlarında. Marifetlidirler. Beceri sahibidirler. Hem de ne beceriler! Haklarını teslim etmek gerekir ki. Sanatla. Bilimle. Akılla. Ahlakla. Vicdanla… bir ilgileri olmasa da. Konu “para” ya. Maddiyat’ a gelince. Üstad’dır. Ustadır Çukurdakiler.

Kimler var çukurda? Okçular ve tahtacılar. Hepsi de bu! Kabaca bu! Ama. Eğer bir yeri altüst etmek. Bir düzeni yıkmak. İstiyorsanız. Ahlak adına ahlak’ı. Vicdan adına vicdanı. Yok etmek istiyorsanız eğer. Bu iki tür. Yeter de artar bile. Tavsiyem. Çıkarın bir kaçını çukurdan. Salın ortalığa. Görürsünüz neler olacağını. Anlarsınız marifetlerini…

Okçular. Boşluğa ok atar durur. Ok denilen. “Boş laf”. Okçuların becerisi bu! Boş beyinleri. Dolu tutmak için söylenen. “Boş beyinler kalabalığı” nı oyalamak için. Yüzlerde. Bir hiddet ifadesi ile haykırılan. Yapıştırma sözler! Boş söz üstadıdır çukur erbabı!.. Belli ki. İçeride, taa derinliklerde. Kaynağında. Bir kötülük var. Öfkeyi taşırıp duran… Hergün. Her an. Her yerde. Her seferinde bir hedef bulup da. Bulamayınca da. Yoktan var edip. Bağıra bağıra. Tehdit. Hakaret. Aşağılama. Yapmadan olmuyor. Okçuların becerisi işte bu!.. Ama sahte! Gerçekten sahte! Hiddet bile sahte. İçten gelmiyor. Sadece gösteriş. Çünkü. İçeride duygu yok! Duygunun eseri yok!..

Bazan da. Çok ender ama.. Kimi zaman da.. Boş bağırmaların yanıbaşında. Bir iyilik gösterisi. Yapılmak zorunda kalınan. Bir tür jest! Sonuç olarak. Bir algı tiyatrosu… O ise. Hiç mi hiç uymuyor. Tam acemice. Belli ki öğretilmiş. Ama öğrenilememiş. Dil sürçüyor. Ağız yamuluyor. Yüz mimikleri. Ne yapacağını bilemiyor. Çünkü. İçerde kırıntısı bile yok. İyiliğin. Güzelliğin… Dedim ya! Duygu yok! Ne kadar… Akıl diyemeyeceğim! Çünkü o da yok! Hadi buna. “Ortadoğu kurnazlığı” diyelim.… Ne kadar “kurnazlık” olursa olsun! Hiç farketmez. Akıl olsaydı bile. Balzac’ ın dediği gibi: “Duygunun yanında akıl daima sıradan kalır!

Bu hikaye nereden başladı derseniz! Nereden çıktı. Bu kadar okçu? Bu kadar tahtacı? Saklanıp da. Uygun zamanı mı kolluyorlardı? Pusuya mı yatmışlardı? Derseniz… Derim ki. Onlar da. Önceleri. Düzlükteydi. Herkes gibi… Bu çukur ise. Bir günde kazılmadı. Adım adım geldi…Öncesinde bir çukur yoktu oralarda. Ne bileyim! Yersiz yurtsuzun. Bir tanesi. Boş boş gezerken. Gözüne ilişmiştir herhalde. Gri bulutlar arasından sıyrılıp da. Işıklarını gönderen. Güneşin parlattığı. Bir sarı altın. O da gözünü dikmiş. Uzanıp onu almış. Sonra etrafına bakıp da kimseyi görmeyince. Cebe atmıştır. O ilk sarı altını… O an var ya! O an. Karakterin testten geçtiği andır. Gizlenmiş kişiliğin. Kendisini. Açık ettiği andır. O an. Saflığın ilk çizik yediği andır. İşte çukur hikayesi de tam burada başlar… O sarı altını. Cebine atanla başlar…

Devamı gelecek >>

Önceki yazı : Çukur 2 – Hikayenin çukuru

İzleyen yazı : Çukur 4 – Mızrak

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s