Çukur oyunları bir başka! Çukurda oyun bitmez. Oyuncular ise. Rol üstüne rol devşirirler. Binbirsurat gibi. Çukurda var olmanın. Şartıdır bu. Bu bir yengeç çukuru. Girilir. Ama çıkılamaz oradan. Bir kez girdinmi de. Yaşamalısın. Yaşamak için ise. Kendini göstermelisin. Evet! Konu özetle budur: Gösteriş. Sadece tahtacılar okçular değil. Hepsi. Her kim varsa o çukurda. Maymunlar. Akbabalar Domuzlar… Hepsi “gösteriş” peşindedir. Kekliklerden söz edemiyorum. Onlar ya itilmişlerdir. Ya da saflıktan. Düşerler çukura. Anında da avlanıverirler…
Okumaya devam ediniz>>
Çukur Gösteriştir. Gösteriş senaryodur. Herkesin rol yaptığı bir senaryo. Ama gelin görün ki! Çukurun “hikaye”si. Ne kadar güçlü olursa olsun!..Önünde sonunda. O rol hep üstlerinden akar. O senaryo. Önünde sonunda. Hep ayaklara dolanır….
“Hikaye” dedim de. Benim de ağzıma bulaşmış. Bu, Maupassant, O’Henry, Zweig hikayeleri değil! Bu farklı. Yeni moda sayılır! Bir zamandır. Herkesin ağzında. Deniyor ya! “Önce bir hikayeniz olsun”… İş dünyasında çok rastlanır buna. Sözü kalmayan. Düşüncesi tükenmiş yöneticiler. Buna sarılırlar… Markacıların. İletişimcilerin işi bu! Görevleri yani!.. Alın bir şirketin faaliyet raporunu. Açın sayfalarını. İlk göreceğiniz başlık. “Hikayemiz”… Günlük hayat içinde de var! Girin bir muhallebiciye. Bir lokantaya. Oturun masaya. Bakın yiyecek listesine. Görürsünüz hikayeyi. Açın televizyonu. Bakın bir reklam spotuna. Görürsünüz hikayeyi. Bir sakızla. Tüm kızları kendisine aşık edenler mi! Bir araba ile. Dağ tepe yollardan geçip. Zirvelere tırmanıp. Sonra da. Döşenen raylardan. Aya gidenler mi!..
Tüm bunlar ne demek? “Boşver ürünü. Boşver hizmeti. Boşver kaliteyi… Boşver üretimi. Boşver emeği. Boşver alınterini..” demek. “Boşver vicdanı. Boşver utanmayı. Boşver hakkaniyeti.. “ demek. Bütün bunlara boş veriyorsan. Özünde. Boşver “hakikati” demek. “Sen önce bir masal anlat!” demek. Yutarlarsa!
Yani. Aslında olmayan. Hiçbir zaman da olmamış olan. Bir?? Ne diyelim buna? “Hayal” diyemem. Kıyamam bu sözcüğe. “Öykü” desem. Bak bu olmaz! Nasıl bakarım. “Sait Faik” in yüzüne!.. Hahh!! Buldum galiba. Bir “uydurmacayı”. Bak. Bu oldu işte! Evet. Bir uydurmacayı. Sanki varmış gibi. Yarat. Kurgula. Resmet. Ballandır… Yutarlarsa! Bir de bunu. Başarı sözcüğü ile çerçevele. “Bir başarı hikayesi“ diye kapak yap…
Uyduruk ama. Güzel değil mi? Güzel tabii ki güzel. İnsanlar. Uyduruk şeyleri severler. Çünkü. Anlamasalar da. Karşısına geçip. Düşünürmüş gibi yapabilirler. Derinden derinden. Bir “düşünme gösterişi”. Ayrıca. Uyduruk birşeyi. Orijinalmiş. Yenilikmiş gibi görebilirler. Sunabilirler. Bir “sunum gösterişi”.… Sonra da. Bir bakarsınız. Birileri çıkar. “Ezber bozduk” der. Bir başkası da adını. “İnovasyon” koyuverir… Oldu mu “startup”! Büyük iş!
Nerden geldik buraya? Hikaye’ den geldik. … Hikayeden. Ama bu. Bildiğimiz hikayelerden değil. Bu. Çukurun h-i-k-a-y-e si. Altı harften çok fazlası bu… Caka. Cila. Çalım. Fiyaka. Kurum. Lüks. Nümayiş. Şan. Tumturak. Çalım. Böbür. Sükse. Kasıntı. Kibir. Edabaz. Afi… Hepsi. Bunların hepsi. Hikaye çukurunun içinde. Ama. Bunlar bile. Çukurun hikayesini anlatmaya. Asla yetmez! Şöyle bir ipucu vereyim isterseniz. Bir gün yolunuz düşer de. Ya da bir tuzağa düşer de. Kendinizi çukurda bulursanız. Allak bullak edin her köşesini. Kaldırın her taşın altını. Bakmadık bir iğne deliği bile bırakmayın…Yine de. Bu kadar. Arayıp arayıp da. Çukurun hikayesinde bulamayacağınız. Tek bir şey vardır. O da…
“Sahicilik” tir!
Devamı gelecek >>
Önceki yazı: Çukur 1 : Yengeç çukuru
İzleyen yazı: Çukur 3 :