Benim gördüğüm. Bir çukur. Yengeç çukuru da denebilir… Ama sepeti değil! Çukur… Bilirsiniz. Yengeç sepeti. Kötü aklın bir eseridir. Ayrıntılara gimeyeyim. Bu sepete giren bir yengeç. Sepetten rahatlıkla çıkabilirken. Yengeç sayısı artınca. Sepetten hiçbir yengeç çıkamaz. Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine. Aşağı çekerek engellerler. Zarar verirler. Yaralanırlar. İki ve daha fazla yengeci sepete atan kişi ise. Onların dışarı çıkamayacağını bilir. Bu yüzden de yengeç sepetlerinin kapağı yoktur…
Okumaya devam ediniz–>
Benim karşıma çıkan ise. Bir çukur. Dar bir ağzı var. İçi büyük bir kase gibi. Çok geniş. Geniş mi geniş.. Yani. Giren çıkamıyor. Sanki bir yengeç çukuru! Ama ne çukur!.. Bu çukur. Başlı başına bir dünya! Burada neler yok neler!.. Bu çukurda, insanlar var! Koşuşup duruyorlar. Ellerinde birer tahta ile. Hedef tahtaları sanırım. Tahtaların üzerlerinde. İçiçe çemberler. Ortada da. Kıpkırmızı bir daire. Yani hedef! Ayrıca da sayılar ve sayılar… Havada da oklar uçuşuyor… Tahtacı adamlar. Kan ter içinde. Sıkı sıkıya tuttukları. Ellerindeki tahtaları. Uçuşan oklarla buluşturmaya çabalıyorlar… Okçu hedefi bulamasa da. Tahtacı. Hedefi oka ulaştırıyor. Sanki bir istatistik kuruluşunda çalışıyorlar da. Analiz yapıyorlar. Bu neyin hesabı ki?
Çukur alacakaranlık. İçi kırsalımsı. Etrafta kurumaya yüz tutmuş çalılar. Budanmamış. Kısa ağaçlar var. Çalılarda serçe türü kuşlar uçuşuyorlar. Ağaç dallarında maymungiller daldan dala seyiriyorlar. Yerde çimen kalmamış. Yok hazine! Yok define! Bir de Aurum! Deyince. Heryer çukur. Heryer çamur. Kayganlaşmış…Okçular çamura bulanmış. Ok atıp duruyorlar ama.. Herhalde iş olsun diye! Çünkü çoğu boşa gidiyor. Birşeylerin vurulduğu yok.. Ama yine de. Tahtacılar. Düşe kalka. İte kaka. Çamura bata çıka. Hedef tahtasını. Gelen oklar ile buluşturmak için. Koşuşup duruyorlar… Bir gözleri de. Yukarıdaki kara bulutlarda. Gök gürler mi. Sağnak başlar mı diye! Bu neyin telaşı ki?
Serçeler ürkek. Sesleri kısık. Arada bir “cik cik”. Hepsi bu! Maymungiller. Seyirdeler. Seyrediyorlar. Sırıtıyorlar. Tam da belgesellerde görüldüğü gibi. Ellerini oğuşturuyorlar. Mı acaba? Yoksa tüm bu olup bitenleri. Alkışlıyorlar mı?.. Nereden düştülerse buraya! Bir de. Keklikler var. Seke seke dolanan. Sanki. Gelin de beni avlayın der gibi… Havada akbabalar. Geniş kanatları ile süzülerek. Daireler çiziyorlar.. Ağaçların gerisinde. Domuzlar bekliyor. Alan boşalınca. Çamura bulanmış solucanları avlamak için… Sanki herşey puslu. Ve herkes pusuda. Bu neyin manzarası ki?
Resim bu! Bu bir oyun! Orta oyunu derler ya! Öyle bir oyun. Herkesin. Bir şeyleri kovaladığı. Herkesin. Bir şeylerin peşinde olduğu bir oyun bu! Çukur oyunları! Okçusu da. Tahtacısı da. Kendine göre. Bir başarının. Kendisini, Birilerine. Bir yerlere. Bir şekilde. Başarılı göstermenin peşinde… Saçmalık serbest. Atış serbest. Nasıl olsa hava sisli. Kafalar da bulanık…. ”
Çukurdalar. Bilmiyorlar!…. Işığı. Tanımıyorlar!
Hiç!
Devamı gelecek –>
İzleyen yazı : Çukur 2 :