Kutu 9 – Alcatraz

 

Paatt! Tok bir ses.

Güvenlik görevlisi dona kaldı. Tam da önüne düşmüştü. Gökten mi? Yukarılara baktı gayrı ihtiyari. Bir şey yok! Pencerelerden kafasını uzatanlar yok. Binanın her yeri camdan bir deri. Açılmıyor ya! Ses de geçirmiyor. Hiç birşey geçirmiyor. “İzole!” İnsan hayatları gibi. Burası “Alcatraz”. Bir tür esaret! İş mahkumluğu. Ee! Peki. Nereden düştü bu? Uzaydan mı?

Okumaya devam ediniz>>

Bir katta toplantı. Sürüyor. Bir katta kutlama. Sürüyor. Ve her katta birşey. Hepsi devam ediyor. Kimse de farkında değil. Hiçbir şey olmamış gibi. Kutu hayattan kopmuş. İçerde başka bir hayat var. Görünen bürokrasi. Görünmeyen ilişkiler. Başka kurallar. Kurgulandığı gibi. Sürüyor. İzole! Hayattan. Kutu’da sürgün. Bir tür!

Herkes sürgünde. Farkında değil. Farkederse. Kaçar. Ama. Nereye? Kutu için yetiştirilmişsen. Kutudan kaçamazsın. Bu kendinden kaçmak olur. Kutudan çıksan. Yine kutu. Her yer kutu kutu. Bu hayat bir “Alcatraz”. Hücre hücre. Oda oda. Derken. Bölüm bölüm. Kat kat. Bina bina. Ve iş iş. İçiçe hücreler. Alcatraz hücreleri. Bir cezaevi. Kaçılamayan. Bir ada o. San Fransisco körfezinde bir ada. Çevresinde. Soğuk bir deniz. Aşırı akıntı. Ve bolca köpek balığı. Kaçamazsın oradan. Mahkumsun. Hergün. Yirmi saat hücredesin. Kaçılamaz. Yüziki yılda. Ondört teşebbüs. Firar için. Sadece biri başarılı. Metal kaşıkla tünel kazan 3 mahkum. Onların da sonu bilinmiyor. Belki dondular. Belki akıntıya kapıldılar. Belki de köpek balıklarına yem. Bilinmiyor. Bir ihtimal kurtuldular. Orası Alcatraz.

Pattt! Tok bir ses. “Bu benim kaçışım. Kutudan Firar!”

Kutudakiler kapanda! Ama sokaktakiler. Sokağı görüyor. Duyuyor… Sokaktakiler. Caddedekiler. Yakındakiler koşuşarak yaklaştı. Meraklı bakışlar. Tedirgin mırıltılar. Giderek kaynaşan bir yoğunlaşma. Seyir. Selfi bile! Evet. Selfi. Kime, ne için gösterilecekse! “Ama, ben oradaydım!” selfisi herhalde… Sonrası. Evet sonrası da. Yavaştan ayrılmalar. Kopmalar adım adım. Sessiz sedasız. Herkes işine. Yoluna. Bir yerlere yetişme. Birşeyleri yetiştirme. Bazıları mahçup. Hepsi kayıtsız… İnsanlık kayıp!

Etraf boşaldı. Yavaştan. “Güzelim yalnızlık!” diye geçiverdi aklından Bay X’ in. “Düşerken daha mı mutluydum acaba? Boşlukta. Hiçliğe doğru süzülürken. Daha mı özgürdüm acaba?Salına salına iniyordum. Sanki. Dalgalı bir okyanus boşluğunda. Küçücük bir sal gibi. Kon-Tiki gibi “. Bay X’ in. Tüm zamanlar için. Bir hayali de buydu: Kon-Tiki. Bir sal yapıp. İlkelinden de olsa. Bir sal yapıp. Denizlere açılmak. Bir yelkenli değil. Bir kotra değil. Bir sürat teknesi hiç değil! Sadece Bir sal. Ağaçlardan yapılmış bir sal. Kon-Tiki gibi…

Düşerken. Hissettiği tam da buydu. “Kon-Tiki duygusu”. Hava dalgalarında salınıyordu. Ve o an. Gözlerinin önünden. Gençlik günleri geçiyordu. Boğaziçi kanalında. Nasıl da. O yüksek şileplerin kaba dalgalarına sürerdi sandalı. Okuduğu Kon-Tiki öyküsüne özenip… Bazan burundan. Bodoslama. Şaha kalkan bir at gibi. Yükselsin diye. Bazan da. Tam yandan. Küpeşteden. Kuvvetle sallansın diye. Kon-Tiki maceralarına imrenip… Ama en keyif aldığı. Sandalı kendi haline bırakmaktı. Küreklere hiç dokunmamak. Dalgalar. Sandalla. Bildiği gibi oynaşsın diye. Kon-Tiki serüvenindeki gibi.

Sonra. Birden. “Nasıl oluyor da düşünebiliyorum bütün bunları?” diye sordu kendine. “Firar etmedim mi ben, hayattan?” “Düşmüyor muydum ben?” “Düşmedim mi?” “Yere çakılmadım mı?…” diye geçiriyordu ki aklından… İtelendiğini farketti. Ayaklarından. Hafiften sürüklendiğini. Birisinin onu çekiştirdiğini. Sonra. Başka birinin daha. Sonradan. Yaklaşan birinin daha.. Anladı ki. Selfi için.

En iyi poz” arıyorlardı…

Devamı gelecek >>

Önceki Yazı: Kutu 8 – Kelebeğin İntiharı

İzleyen Yazı: Kutu 10 – Kon-Tiki

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s