Yarım Elma 1 – Alışveriş Kapanı!

Birdenbire gözüme çarptı. Otobüsün camından bakarken. Görmemle geçip kaybolması da bir oldu. Ama hatırlıyorum. Büyük bir reklam panosu. Üzerinde bir afiş. Onunda üzerinde iki sözcük : “Alışveriş yaşatır”. Sonra düşündüm. Sordum içimden. “Kimi yaşatır?” diye… Biliyorum ki. Alanı yaşatmaz. Parayı vereni yani. Mesela beni. Yaşatmaz. Belli ki bunu yazdıran. Bir şeyler satmak istiyor… Ne dünya ama! Her kes birşeyler satmak istiyor! İyi. Satsın da. Onun bir malı satması. Neden benim hayatımın konusu oluyor ki? Benim hayatımdan. Ona ne? Alış veriş yaşatırmış! Yani. Yaşamak için alışveriş yapmalıymışım! Ona ne? Her kimse O!

Okumaya devam ediniz>>

Aynı gün. Başka bir şey daha oldu. Ben de kızdım. Ve hızlı adımlarla. Mağaza çıkışına yöneldim. Arkama bile bakmadan kendimi dışarı attım. Şimdi. Ne oldu diyeceksiniz…Züccaciye türü eşyaların bulunduğu yerde dolanıyordum. Genç bir “hanım”. Öyle diyelim. Hanım…Bayan diyemiyoruz çünkü. Feminist eğilimliler karşı çıkıyor. Kadın desem. Bence kaba oluyor. En iyisi “hanım”. Öyle diyeyim. Hanımefendi diyecektim ama. O da yakışmıyor! Her neyse! Ve yanında iki arkadaşı bakınırken…

İçlerinden birinin. Alışverişe mi! Yoksa defileye mi geldiği. Pek de anlaşılamayan birinin. Sözlerine kulak misafiri oldum. Dedi ki: “Ay valla! Bu fincan takımlarını filan görünce… Evdeki herşeyi atıp. Bunları almak geçiyor içimden!” Yanındakiler. Daha cümle bitmeden. Atılıp destek verdiler: “..Ayynennn! At kardeş! Senden iyisi mi var? Şu dünyaya bir kere geliyoruz! Öyle değil mi?”.. Ardından. Kahkahalar. Gülüşmeler…Felan filan….

Buna kızdım sanmayın. Neden kızayım ki? Genç hanım aslında haklıydı. Tüm o mutfak gereçleri. Sahiden cezbediciydi. “Tasarım masarım” adına. Öyle şey’ler yapılıyor ki! Aklınızın çelinmemesi mümkün değil. Bir bakıyorsunuz. Sürahi sürahilikten çıkmış. Sanki bir heykel. Karşısında. Durdum. Baktım da baktım. Su nereden dökülüyor diye. Tabak ayrı bir dünya. Kendini. Louvre müzesinde sergilenen. Bir tablo sanabilir. Bardaklara gelince. Mesela çay bardaklarına. Müşteri, farkı tam anlayamayınca..Tezgahtar kız anlatıyor. “Bu bardak. Öğle yemeği sonrası içilen çay için. Yanındaki ise. Çayı, eğer boğazda bir “café” de içerseniz kullanacağınız çay bardağı…” Gibi gibi… Tabi tüm eşyaları düşünecek olursanız. Bunlar. Çok çook çook. Küçük ve sade örnekler. Daha neler var neler! Ne tuhaflıklar! Satıcı, müşteri ve eşya. Bu üçlü çok eğlendiricidir. Böyle bakınca. Her mağaza bir tiyatrodur. Üstelik bedava. Tabii, eşyanın çekim gücü içine düşmezseniz!

Ama. Eşya ne olursa olsun. Oyun hep aynı. Oyunun adı. Basitçe. Ürün “çeşitlendirme”. Teknik olarak… Daha bir teknik olarak ifade edilirse. “Yenilikçilik”. Ya da daha havalı adıyla. “İnovasyon”… Aslında bir bardak için ne yapabilirsiniz ki, yenilik adına. Renk. Biçim. Malzeme. Oynayabilecekleriniz bunlar. Yarın bugün. Biraz koku da katarlar belki. “Kokulu bardak” olur. Daha da ileri gidersek. Ses çıkaran bardaklar bile yaparlar. Siz her yudum alışınızda. Bardak, “yarasın” diye ses verir mesela. Sanki çok da gerekliymiş gibi.

Benden söylemesi… Tiyatro dedim ama. Orada bir tuzak var. Tuzak ki ne tuzak! “Ticari kapan”. Kredi kartı işbirliği ile kurulmuş bir “pusu”.

Kurnaz Voltaire bunu ucundan hissetmiş. Daha 1750 li yıllarda. Demiş ki:” Yenilik, makul bir taklitten başka birşey değildir “. Şimdi. Bakın kullandığınız eşyalara. Tabak. Bardak.Çatal.Sandalye. Masa. Kitap. Kalem. Kağıt. Saat. Ceket. Etek. Küpe. Kolye. Şişe. Peçete. Lamba. Askı. Perde. Çanta… Teknolojiyi bir tarafa koyun. Ve bakın tüm bu eşyaların yeni haline. Ben bakıyorum. Ve bakınca da aklıma şu geliyor. Voltaire den 250 yıl sonra . Onun sözü hala geçerli. Tek şartla. O da. Cümledeki “makul” sözcüğünü. “saçma” sözcüğüyle değiştirmek. Bence tüm bu “çeşitlendirme ve yenilikçilik” ardında. Bir tasarım dahiliğinden çok. Ticari bir “saçmalık” var. Çok mu ağır oldu. O zaman “uyduruk” diyelim. Böyle değildiyse bile. Buraya vardı . Ve aştı geçti…

Bu sebepten diyorum ki. O genç hanım haklıydı. Züccaciyelerin cazibesine kapılmakta… Ama teslim olacak değiliz ya! Korunmak da lazım. Öyle değil mi? “Al. Kullanma. At. Yeniden al.” Yani. Tüket. Sürekli olarak. Olacak iş değil! Ama. Ne yaparsın? Ticaretin istediği bu. Paran mı yok! Hadi şimdi olmayan parandan harca! Al sana “kart”. Yetmedi mi? Al bir kart daha! Bir kart daha!…Yeter ki çarklar dönsün. Peki. Bu çarklar. Kimin çarkları? Ticaretin çarkları. Peki bu ticaret. Kimin ticareti? Sormaya devam et. Çıkarsın yukarılara doğru.. Anlarsın o zaman… Eğer anlarsan da. Almazsın. Yani Benim gibi. Kaçarsın… Aslında ben kaçmam. Çünkü. Beni koruyan bir metot buldum. Basit. Ve Kolay. Anlatayım…

Devamı gelecek >>

İzleyen yazı : Yarım Elma 2  – Görünmez El

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s