Misafir 1- Kuşlara masallar

 

Olay çok! An geçmiyor ki. Twitter’ a yeni bir konu düşmesin. Hareket de çok! Bakıyorsunuz herkes telaşta. Bir yerlere birşeyler yetiştiriyor. Gündüzleri sesler yükseliyor. Akşamları ışıklar parıldıyor. Ve tüm bunları görünce de. Sanıyoruz ki. Kalabalıklar içindeyiz. Ama aslında. Hiç de öyle değil. Aslında biz yalnızız. Yapayalnız!

Okumaya devam ediniz>>

Koyu bir karanlığın ortasında. Pırlanta gibi parıldayan. Mavi bir bilyanın üzerinde. …. Bir boşlukta. Nereye tutunduğunu bilmediğimiz. Bir kürenin üzerinde. Dönüp duruyoruz… Neredeyiz bilmiyoruz. Kimlerleyiz. Bulamıyoruz. Başkaca bir hayat formu yok. Uğraştık uğraştık. Umutlandık. Ama bulamadık. O kadar çabadan sonra da. Mars taki rüzgar uğultusunu duyduk diye seviniyoruz. Sonuç olarak yalnızız. Ne yapıyoruz dersek. İşte bu önemli! Ne mi yapıyoruz?

Birbirimizi yiyip duruyoruz. Gerçekten. Garip mi garip bir canlı grubuyuz… Toprağı eşeleyen köstebekler. Yaprak üzerinde vızıldayan çekirgeler. Deniz anaları. Kelebekler. Çitlere sarılmış hanımelleri. Takaları kovalayan martılar. Çam ağaçları. Ayrık otları… Doğanın tüm canlı parçaları. Onlarla birlikteyiz. Ama onlar şaşkın. Bize tuhafa tuhaf bakıyorlar. Bunlar ne yapıyor diye. Ne yapıyoruz sahiden?

Çok şey bildiğimizi sanıyoruz ama. Esas bilmemiz gerekenlere gelince! İşte onlardan bihaberiz! Biz. İnsanlar. kimiz ki? Kendimizi ne sanıyoruz? Hepsi hepsi beş tane duyu ile evrene açılıyoruz. Olup bitenleri anlamaya çalışıyoruz. Belki de yüzlerce “duyu” olması gerekirken! Sahip olamadığımız onlarca duyuya da “altıncı his” deyip geçiştiriyoruz! … Nereden geliyoruz? Bilmiyoruz! Nereye gidiyoruz? Bilmiyoruz! Bildiğini sananlar varsa da. Gelip gitsinler. Gidip gelsinler. Bize de anlatsınlar derim. Müteşekkir olurum. Yani şükran duyarım. Hem de nasıl! Ama. Şimdilik. Benim anladığım tek şey. Bu yer kürenin üzerinde. Misafir olduğum. Gelen ve giden. Bir misafir! Bunun ötesi ise. Bir masal.

Yanlış anlaşılmasın. Bu evrende. Benden daha büyük. Beni aşan. Düşüncelerimin yetmediği. Bir”şey” olduğunu farkedebiliyorum. Belki bir “büyük ruh”. Kızılderililerin deyişiyle. Belki bir yaratan. Adı ne olursa olsun. O adı da zaten biz insanlar vermiyor muyuz. Küçücük akıllarımızla… Akıl kapasitemizi aşan şeyleri hayal edebiliriz. Düşüncelerle. Düşünerekten.… Peki ya ötesi. Hayal kapasitemizi aşanlar! Onları ancak uydurabiliriz…

Libya çöllerinde dolanırken. Gece yolculuklarında. Yalnız başıma. Yıldızlı bir kasenin. Gökyüzünün. Çöl üzerine kapaklandığı zamanlarda. Hiç bir başka ışık. Hiç bir ses yokken. Yalnızca. Yıldızlar ve ben varken. Çöl ufkunda. Çöle ayak bastığım seviyede. Pırıl pırıl. Göz kırpan yıldızlara. Milyonlarca yıldıza. Gözlerimi dikip de düşünürken. An gelir. Bir ürperti hissederdim. Bu. Fersah fersah uzaktan gelen. Çöl esintisinin serinliği değildi. Bu. İçimden yükselen. O “şey” in. Ortaya çıkışıydı. Sorardım kendime. Neredeyim? Kimim? diye… Sorardım kendi kendime. “Çöl böceklerinin de. Bir masalı var mıdır acaba? Ya da kuşların mesela! Onlar da destanlar yazmışlar mıdır? Mucizeler yaratmışlar mıdır? … Her soruda. Her düşünce adımında. Evrenin karanlığı. Karanlığın anaforu. Biraz daha fazla çekerdi beni. Derinliklerine… Düşünür düşünür. Sonunda. Vara vara. Duvara demek istemem. Ama, bir perdeye takılırdım. Tül gibi yumuşak. Dalgalanan bir perdeye. Ve aklım ötesine geçemezdi. Kendimi bir boşluğa düşmüş. Bir boşlukta süzülüyor gibi hissederdim. Sonunda da. Tüm evreni. Üç sözcükle tanımlardım. Boşluk. Yokluk. Hiçlik. Ötesini de. Masal .

Şimdilik masal! Belki bir gün gelir de. Bunun bir masal olmadığı anlaşılır. Eh iyi de olur! Böylelikle nihayet. Gerçeği anlamış olur insanlık. O da. Eğer aklımız yeterse… Böylelikle. Bunun bir masal olmadığını anlatmak için ter dökenler rahata kavuşur. İnsanlık da. Bu masalın yüzlerce versiyonunu kelam edip de. Kendini var etmeye çalışanlardan kurtulur.

Ama o gün gelene kadar. Bugünün dünyasında. Ne yapmalıyım? Nasıl yaşamalıyım? Esas soru bence bu! Belki de. Her insanın. Günü geldiğinde. Aklı erdiğinde. Kendisine sorması gereken bir soru. Nasıl yaşamalıyım?

Düşününce. Yaşarken. İki şeye hep ihtiyaç duydum.. Kendimi bir şeylere ait hissetmek. Ve. Bir şeylere doğru ilerlemek. Birincisi bağlılık. İkincisi hareket. Birincisi yuvam. İkincisi yolum. Birincisi. Kendimi iyi hissettiğim yer. İkincisi beni çeken amaç.

Bir kuş olsaydım eğer. Aradığım yine de bunlar olurdu. “Konacak yerler ve gidecek yerler”.

Soruyorum şimdi. Siz bir kuş olsaydınız eğer. Her yere konar mıydınız? Her yere gider miydiniz?

Devamı gelecek >>

İzleyen yazı: Misafir 2 –

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s