“Seçimler kaderin menteşeleridir” / Edwin Markham (1852 – 1940 / Amerikalı şair)
Emin olun. Fazla uzağa gidemezsiniz. Kısa sürede. Bir yerlerde çakılır. Bloke olursunuz. Ve hayatınız durur! Yani. Tabii ki yaşarsınız. Gözleriniz görür. Kulaklarınız da duyar. Tabii ki. Nefes alır verirsiniz. Ama. Hayatınız akmaz. İlerlemez!.. İsterseniz bir deneyin. Bir sabah kalktığınızda. Kendinize şöyle bir söz verin. “Bugün hiçbir seçim yapmayacağım!” diye. Bakalım neler olacak! Ya da olmayacak… Ben söyleyeyim.. Hazırlıklı olun! Hiç farketmemiş olduğunuz bir şeyi kavrayacaksınız.
Hayat denilen şeyin. Yaptığınız tercihlerin toplamı olduğunu. Hayat yolunda ilerlemenin. Yapılan seçimlerle olduğunu. Hayatı yaşamanın. Dur durak bilmeyen. Bir seçimler zinciriyle. Sürüp gittiğini. Seçimler yoksa. Sanki hayatınızın durup. Bir kenarda. Çakılıp kaldığınızı. Ve en önemlisi de. Seçebilmenin. Hayata karşı. Elimizdeki tek güç olduğunu… Anlayacaksınız!
Siz siz olun. Tercihler yapmayı. Seçimler yapmayı… Hafife almayın! Tercihler. Yaşamınızın mimarlarıdır. Tercihleriniz. Hayatınızın sanatkarlarıdır.
Tercihler yaparak. Çizgilerle değil! Her seferinde bir nokta koyarak. Nokta ve nokta. Hayatınızın. Resmini çizmeyi sürdürürsünüz. Bu resim bitmez. Hiç bir zaman. Hiç bir insan için. Bu resim tamamlanmaz!. Ama her bir nokta. Her bir insanın. Hayatın. Sonsuz akışına bıraktığı. Bir izdir…. Her bir noktanın içinde. Neler yoktur neler! Mantığınız. Vicdanınız. Düşünceleriniz. Duygularınız. Sezgileriniz… Tabii ki. Tüm Bunlara can veren. Kişiliğiniz ve yetenekleriniz. Ve nihayet. Tüm bunları yöneten. Aklınız diyelim!…
Akıl deyince…
Şimdiye kadar. Seçim konusundan söz ederken. Hep. Aklı başında insanlardan söz ettik. Aklını şöyle de kullansa. Böyle de kullansa. Aklını kullanan insanlardan sözettik. Ama öte yandan. Ayrıca. Bir tercih yaparken. Aklı olsa da. Aklını kullanmayanlar. Hatta. Aklını kullanmak istese bile. Aklını kullanamayanlar var! Olur mu olur! Oluyor işte!..
Demek istediğim şu. . Seçim yapamamanın. Ya da doğru seçim yapamamanın. Bir sebebi de. …Kafamızın bizde olmaması ile ilgili. Bu ne demek? Kısacası şu demek! Gerçi bu konunun kısacasını söylemek zor ama. Ben yine de deneyeyim. Özeti şöyle. Eğer. Kendi aklımızla. Evet “kendi” aklımızla. Düşünmeyi beceremiyor isek. Kafamız bizde değil demektir. Aklımız tıpkı bir kuş gibi. Daldan dala konuyordur. Aslında kuş iyi bir benzetme sayılmaz! Çünkü. Bir kuş bile. İçgüdüleriyle. Bir tercih yapıp. Kendisine yön verebilir. Halbuki akıl öyle mi!. Bir bakarsınız. Oradan oraya savrulup duruyordur. Tıpkı. Rüzgara teslim olmuş. Bir çalı gibi. Ama bunu da farketmeyiz bile.
Dünyanın hali bu! Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki. Aklımızın bizi terkedip. Oraya buraya kaçıp uçuşması için. Binbir yol var bu dünyada. İnsanlar düşünmesin. İnsanların aklı karışsın diye. Çalışanlar var bu dünyada. Bunun teknolojisini üretenler. Yani. Bunu iş edinmiş olanlar bile var bu dünyada!.. Bu artık. Bir meslek!
İşe basitten başlarsak. Mesela. Kendi aklımızı yok varsayıp. Kendi aklımıza başvurmadan. Sıklıkla başkalarından. Her zaman birilerinden. Akıl alma alışkanlığımız var ise. Her bir kararda. Her bir seçim yapışımızda. Aklımız. Beynimizin dışında. Dışarlarda bir yerlerde. Diğerlerinin düşünceleri üzerinde. Uçuşup duruyorsa… Ayrıca, bunun yanısıra. “Acaba başkaları ne der?” diye bir ağırlığın altında ezilip. “Acaba başkaları ne düşünür?” diye. Bir kaygı içinde yüzüyor isek. Eh işte o zaman. Aklımız başımızda değil demektir.. Aklımız uçuyor. Aklımız. Başkalarının aklının akıntısında. Sürükleniyordur…
Ya da hele ki. Bir tercih yaparken. Her seferinde. Bir şeyi. Tutku dolu bir beklentiyi. Vazgeçilmez bir isteği. Düşüncelerimizin odak noktasına koyup. Ama sonra da. Ona teslim olmuş isek. “Bu işten nasıl kazançlı çıkarım? Bu makamı nasıl kaparım?“….. gibisinden. Kaygılara düşmüş isek. Gözümüz hiç bir şeyi görmez. Akıl da başta değildir! Vay halimize!
Ve de üstelik. Kararsızlığa düşüp. Bu kararsız durumlardan kurtulmak amacıyla. Başkalarının tercihlerini kopyalayıp. Taklit etme kolaylığına kaçıyor isek… Kafamız. İyiden iyiye bizden uzaklaşmış demektir. Sadece aklımız da değil! Biz de. Kendimizden kopmuşuz demektir. Çünkü. Taklitçilik intihardır! Yani. Kendisini yok saymak. Kendini reddetmektir taklitçilik…
Dahası da var! Böylesi bir dünyada. Böylesi bir. Karmaşık ve bulanık. Bir iletişim yağmuru altındaysak. Ve böylesi. Algı oyunları. Algı tuzakları ortamındaysak. Ne kadar. Kendimiz seçtik sansak da. Aslında. Hiç bir şeyi seçmiş olmayız. Yaptığımız tercihler. Beynimize çakılanları. Kabullenmekten öteye gidemez.
Tabii son olarak. Bir de. “kafanın boş olması“. Yani “cehalet” var. Bu farklı bir kategori. Cehalet deyince de. Bunu. “Bilmemek. Bilmeyi istememek. Ve düşünmemek. Düşünmeyi istememek” olarak özetleyecek olursak. Cehalete dayalı. Yanlış seçimler olması . Tabii ki kaçınılmaz… Ama öte yandan. Emin olun…
Kendi aklını devre dışı bırakıp. Köreltip. Başka akıllardan medet ummaktansa. Algı rüzgarlarında savrulup. Algı pusularına düşmektense. Tutkulara teslim olup. Kör uçuşlar yapmaktansa. Diğerlerinin düşünceleri altında ezilip. Başkalarının akıllarını kopyalayıp. Kendisini reddetmektense.
Bu dünyada. Belki de cehalet.
En büyük mutluluktur….
Devamı gelecek >>
Önceki yazı : Seçim 9 – Kış Uykusu
İzleyen yazı : Seçim 11 –
Begendim , hernekadar önce politik seçimleri algılaması olsam da hemen toparladım.
BeğenBeğen
muhtemelen, politik seçimler de, yazıların birinde karşımıza çıkacak..
BeğenBeğen