“Hayranlık, esaret getirir.”
Henry Van Dyke (1852 – 1933. Amerikalı şair, yazar.)

Abedeye hiç gitmedim. Yalnızca bir kez. Kanada sınırında. Niagara şelalesi üzerinden. Abedeye uzaktan baktım. Hepsi bu!… Mesleğim gereği. Davetler aldım. Gidebileceğim. Kongreler toplantılar oldu. Gitmedim!.. Mesleğim gereği olmasa da. Arizona’daki Grand Canyonu. Alaskadaki Mendenhall buzul mağaralarını… Hatta. New York’daki Metropolitan sanat müzesini. Bir ihtimal. Beyaz sarayı bile. Merak edebilirdim. Ettim de. Ama gitmedim! Kısmet değilmiş. Allah nasip etmedi! Deyip geçiştirilebilir. Ama hiç de öyle değil! Sebebini biliyorum…..
Aslına bakarsanız. Çocukluk dönemlerimden başlayarak. ABD ye özenmek için tüm şartlar hazırlanıyordu… İlk okulda. Bize süt tozu dağıtırlar. “Bunu abede gönderdi” derlerdi. Gerçi sütün en iyisi. Mahalle aralarında satılırken. Onun tozuyla ne ilişkimiz olabilirdi! Öyle değil mi?.. Sütü aslı’ ndan. Yani süt olmaktan çıkarıp. Onu. Yapaylaştırıp toz haline getirmek. Sonra da. Zaten. Çok da lezzetli sütü olan bir ülkeye. O tozu yardım diye göndermek. Tam bir “amerikan işi”!… O tozun yanında. Bir de. Turuncu bir peynir dağıtılırdı. Gravyer peyniri. Yine. “Bunu da abede gönderdi“ diye söylerlerdi. Doğrusunu söylemek gerekirse. Bu turuncu peyniri severdim. Çok severdim. Yıllar sonra öğrendim ki. Bu da bir Hollanda peyniriymiş. Yani o da abedenin ürünü değilmiş!…. Bu işlerin içinde bir iş olduğunu. Anlaması gerekirdi birilerinin!
O çocukluk yıllarımda. Abede ile ilgili olarak iz bırakan. En önemli konu ise. Bir uçak gemisi idi. Dört ya da beşinci sınıftaydım. Abede’ nin. Bir uçak gemisi İstanbula gelmişti. Bakın karıştırmayın. Hatırlatayım. Daha önceleri gelmiş olan. Missouri zırhlısından söz etmiyorum! En fazla bilinen. Ve yazılıp çizilmiş olan. Missouri’nin gelişidir çünkü. Missouri ziyareti. Türk insanının. Abede aşkının. Doruğa çıktığı bir ziyarettir! Türkiyenin, ‘Küçük Amerika’ olabilmek adına her şeyinden vazgeçmeye hazırlandığı. Bir ziyarettir bu!
Köy Enstitüsü mezunu yazarlarımızdan. Fakir Baykurt, “Amerikan Sargısı” isimli eserinde. İstanbul limanında yaşanan. Ve Türk insanını küçük düşüren. Bu Missouri karşılama törenini hicveder.
“Bizimkilere kızıyorum yani!” diye. Kibarca söze başlayıp…. Amerikan hayranlığının ulaşabileceği korkunç boyutları. Henüz Missouri Zırhlısı yanaştığı anda yaşananlarla ortaya koyar. Ve… ” böyle işlere çok bozulurum efendim! Sevmem yalakalığı!” diye. Bitirir sözlerini.
Benim söz ettiğim ise. Bir uçak gemisi. Büyük bir uçak gemisi. İstanbullular. Ne hikmetse! Kümeler halinde. Bu gemiyi ziyarete götürülürmüş. Bizim ilkokuldan da. Seçilen bir öğrenci grubu olarak. Bir öğretmen kılavuzluğunda. Uçak gemisine gittik. Hatırlarım. Öncesinde de hazırlık yapıldı. “Hello. Gud morning. Tenkyu..” vb gibi. Tuhaf gelen sözcükleri bize öğrettiler.…. Aklımda kalan. O güne kadar. Bu denli büyük bir şeyi. Görmemiş olmamdı. Hatırladığım. Gökyüzüne bakıp. Merakla seyrettiğim. O büyük. Savaş uçaklarının. Bu geminin üzerinde. Sinek gibi. Küçücük kaldıklarıydı… Bilemiyorum. Bu ziyaret için bir para ödendi mi? Missouri zırhlısı ziyareti için. Baykurt, “.. o hafta süresince bizim halk kuyruğa girdi ki, 25 kuruş verip zırhlıyı görsün!” diye yazar. Bizlere gelince. Bazı hediyeler. Ve elimize tutuşturulan. Küçük bir abede bayrağı ile. Uçak gemisi ziyaretinden ayrılmışdık.. Şu işe bir bakar mısınız! Bir yanda. Her olaydan para kazanma fırsatçılığı. Öte yanda da. “güzel abede” propagandası!.. Tam bir abede işi!..
O dönemler. “Amerika rüyası” ve. “Küçük abede olmak” çok kullanılan ifadelerdi… Ne akıl ama! Hem. Uygarlıkların yeni yetmesi abede’nin kopyası olacaksın. Yani kendin. Yani Türk vatandaşı değil! Hem de onun küçüğü olacaksın… Bir de. “Her mahallede bir milyoner” yaratmak. Politikacının rüyasıydı. Maneviyatı bu kadar güçlü olan bir ulusu. Bu kadar maddiyatçı bir vizyona bağlamak. Olacak iş değil! Ama bu masallar. Gözü görmeyenlerin Kulağına hoş gelir. Düşünce boşluğu olan. Beyinleri de rahatlatırdı. Yani. Demem şu ki. Bugünlere kendiliğinden gelmedik! Benim görüşlerim de. Durup dururken değişmedi!
O günün politikacılarından biri. Bugünküler kadar sık. Yani her an. Ve her yerde. Karşımıza çıkmasa da. Radyo yayınlarına katılır. Bu sözcükleri sıkça kullanırdı. Bir de. O politikacının. Beyaz bir at üzerinde. Geceleri. Ülke üzerinde uçarak dolaştığı. Söylenti olarak kulaktan kulağa yayılırdı. Ben de. O. Uçan beyaz ata çok özenirdim. . Tabii o zamanlar. Raylı sistemler henüz yaygınlaşmadığından. Aya ray döşemek gibi fikirler henüz olgunlaşmamıştı. Ayrıca. Betonlaşma hafiften uç gösteriyor olsa da. Binalar. Yeterince yükselmediğinden. Uçaklara kafa atmak da. Pek mümkün değildi…. Her neyse!
Sonuç olarak. O zamanlarda da. Yerli ve milli geçinen politikacıların. Aracılığıyla. O dönemin çocuklarında. Abede ile ilgili bir merak. Abede ile bir gönül bağı. Oluşuyordu. Ben de bunlardan biriydim tabii ki… Ve neredeyse. Bir süt tozu. Ve bir turuncu peynir peşinden. Abedeci olup çıkacaktım.
O günkü çocuk aklımla. Nereden bilebilirdim ki. Bir süt tozu ile. Aslında. Cumhuriyet tarihinde ilk kez. Ülkenin ekonomi politikasına. Dışarıdan müdahele edilmiş olduğunu. Nasıl anlayabilirdim ki. O süt tozunun. Türk ekonomisini teslim alan. Marshall planının bir parçası olduğunu.
Ve bu planın. Batı’nın yüz yıllık kapitülasyonlarından. Lozan antlaşmasıyla kurtulan Türkiyenin. Yeniden. Batının mali egemenliğine girmesine yol açtığını. Ve bu plan sonucunda. Ülkenin. Cumhuriyetin kuruluşundan beri. Sanayileşme yolunda. Yaptığı kalkınma atılımlarının durdurulduğunu….. Nasıl bilebilirdim!?
Bilemezdim! Ve eğer bilseydim.
O süt tozunu hiç içer miydim!
Sakın ola! Siz de içmeyin!
>> Devamı gelecek
Önceki Yazı : Abede 7 – VOA
İzleyen yazı : Abede 9 –