Sinek 5 – Trajik bir durum

Sinekler de iletişim kuruyorlardır. Ama kavramları yok. Sineklerin. Savaşma niyetine sahip olduklarını da sanmıyorum. Sinekler savaş yaparlar mı acaba? Birbirlerini kovaladıklarını farkediyorum. Ama galiba savaşmıyorlar. Sinekler ticaret de yapmıyorlar. Sineklerin markaları da yok.. Bunların hepsi. Ama hepsi. Biz insanların marifeti! Sinekler. Silahlanmıyorlardır da… Silahlanmadıkları için de…

Okumaya devam ediniz>>

İnsanlar gibi. Yalnızca bir günde. Ve her gün. 3 milyar dolardan fazla. Askeri amaçlı harcamalar yapmak zorunda kalmıyorlar. Biz insanlar. Tüm bunları yapıyoruz. Peki. Biz bunları yapa dururken. Sinekler ne yapıyorlar? Onlar. Basit bir şey yapıyorlar.. Onlar. Basitçe.. Yaşıyorlar! Montaigne, ” Yaşamak, en büyük eserimizdir” diye düşünür. Ve bir sinek. Biz insanlara şu soruyu hatırlatır: ” Varız ama. Yaşıyor muyuz!” Yoksa. Kendi aklımızla. Kendi ellerimizle çattığımız. Kafeslerin içinde. İtişip kakışıyor muyuz?.. Oramıza buramıza konup da. Bir filozof gibi. Bizi süzen o sinekler. Onlar da. Yaşamak için bir mücadele veriyorlar tabii ki. Onlarda da bir yaşama içgüdüsü var. Onlar da hayatta kalmanın savaşını veriyorlardır gerektikçe. Tüm canlılar gibi.

Ama öte yandan. Doğadaki. Tüm canlıların içinde. İnsanların mücadelesi. Biraz daha farklı… İnsanlık neyin mücadelesini veriyor? En başlangıçta. Uygarlık öncelerinde. Savanalarda. Mağaralarda yaşarken. İnsanlar da diğer canlılar gibiydi. Sadece ve sadece. Yaşama. Hayatta kalma içgüdüsüne sahipti. Tabiattaki. Tüm canlılar gibi.

Ama. Ne zamanki insan denilen canlı. Uygarlaşma yolunda ilerlemeye yöneldi. İşte o zaman. Yaşama içgüdüsünün yanında. Yeni bir güdü de yeşermeye başladı. Ve bu içgüdü giderek. İnsanlığın en temel güdülerinden biri haline geldi: Hakimiyet anlayışı. Kendisi dışındaki herşeye hakim olma hırsı…

Nobel Barış Ödülü sahibi Alman humaniter. Albert Schweitzer. Bu hırsı büyük bir tehlike olarak görür: “Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz. İnsan kendine hükmetmeyi öğrenmeden.Doğaya hükmetmeyi öğrendi“. Ve. Hakim oldukça uygarlaştı. Uygarlaştıkça da hakimiyeti arttı. “Avusturyalı bilim insanı Freud’ a göre ise. “Hayvani dürtülerle güdülenen insanın. Aynı zamanda uygar bir varlık olmaya çalışması. Trajik bir durumdur. Ve bu trajedinin sonucu. Uygarlığın kaçınılmaz huzursuzluğu” dur.

Öyle değil miyiz? İnsanlık huzursuz değil mi?..

Sinek. Döne döne uzaklaştı. Ben de onu unuttum. O an için…Aslında Bir sineği. Burada görünce. Önce şaşırmadım desem. Yalan olur. Yolda yürürken. Evde kitap okurken. Bahçede ot yolarken. Bir tren vagonunda uzanmış hayal kurarken. Bir otobüste. Bir restoranda yemek yerken. Hatta bir şehir hatları vapurunda. Çayı yudumlarken. Bazan bir kayıkta balık tutarken. … Bunların hepsine hazırdım. Sinek böylesi bir arkadaştır. Çok yerde sizinle olabilir. Boynuna tasma takıp dolaştıramazsınız onu. Ama o sizi bulur. Bir gergedan. Bir timsah. Bir tilki. Heryerde karşınıza çıkmaz. Ama sinek. Her yerde sizi bulur… Ama! Doğrusu bu ya! Bir sinek. Bir uçağın içinde. İşte bu bana çok tuhaf bir durum gibi geldi.

Bir yanda. Havada uçan. İleri teknoloji. Bir demir yığını. Sözde uygarlığın. Somut bir simgesi. Öte yanda. Bunun içinde istiflenmiş. Formatlanmış. Aklını. “Kendisini başkaları nezdinde. Var etmeye takmış”. Yapmacık. Bir insan yığını. Ve de. Kendi halinde. Sade. Doğal bir sinek. Uymadı… Tuhaf geldi.

Devamı gelecek >>

Önceki yazı : Sinek 4 – Sineklerin cehaleti

İzleyen yazı :

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s