Diyelim ki güzel bir tepsi gördüm. Desenler farklı. Renkler pastel. Tam da sevdiğim gibi.. İki soru soruyorum. Birincisi:” Bu bende var mı?” Tabii ki tıpatıp aynısı değil. Ama benzeri var mı? Eğer ki evde var ise.. Estetik iştahımı içime gömüyorum. Konforumdan vazgeçiyorum. Yok eğer bende yoksa. O zaman. İkinci bir soru: “Bu bir ihtiyaç mı?”. Cevap hayırsa. O hoşlandığım şeyin önünden uzaklaşıyorum. Hem de hızla…
Okumaya devam ediniz>>>
Bu tüketme arzusu, öyle bir güç ki. Kapıdan apar topar çıkarken bile. Hala beni kendine çekiyor. Zar zor uzaklaşıyorum… Tabii ki. Tüm bu psikolojik çekişme. Yoksulluk sınırının üstündekiler için. Yani, az da olsa, parası olanlar için. Ya da olduğunu sananlar için geçerli. Gerçi..!?!…. Neyse. Susayım. Bir de bu konuyu açmayayım.
Sonuç olarak. Gele gele. Bu hale geldik işte! Özellikle de son elli yılda.
Benim kızdığım işte bu. Yani. Ben aslında. O genç hanıma değil. Hani, ” Evdeki herşeyi atıp da, bunları alasım geliyor içimden!.. ” diye krize giren. O genç hanım var ya! Ona değil. “Kendime kızıyorum”. Ne işim var oralarda diye. Bu sebepledir ki. Uzunca bir süredir. Tiyatroya, sinemaya gider gibi gidiyorum mağazalara. Yani seyir için. “Eşya-müşteri-satıcı” üçlüsünü seyir için. Bu üçlü müthiştir. Mağazanın her köşesinde. Ayrı bir oyun döner. “Ticaret oyunu” Seyrine doyum olmaz. Her seferinde de. Ayrı bir La Fontaine öyküsü gelir aklıma. Bazan “Kurtla kuzu”. Bazan “Aslan postu giyen eşek”. Bazan da. “Altın yumurtlayan tavuk”. Ama en sıklıkla da. “Karga ile Tilki”. Hepsi gelir aklıma. Mağazadaki her oyun. Bir La Fontaine masalı gibidir…
Aslında biliyorum ki. Alışveriş kararları çok daha karmaşık duygularla veriliyor. Bilim filim adamları boşuna mı araştırıp duruyorlar? Tüketici davranışlarını. Ama. Sanmam ki. Seni beni. Yani tüketiciyi korumak için uğraşıyorlar!. Peki ne yapıyorlar? Herkesi. Parası olan olmayan herkesi. Parasını nereye harcayacağını bilmeyenden. Cebinde kartla dolaşan. Masum ve saf bir vatandaşa kadar. Yiyecek bir dilim ekmeği olmasa da. Çöp kutularını karıştırırken. Elinde telefonla görünmek isteyen. Yoksula kadar. Herkesi. Tüketim kurbanı yapmak için uğraşıyorlar… Bilim Filim insanları’ nın çabası bu. Şüphe duyuyorsanız. Reklamlara bakın! Şahitlerim orada… Allahtan. Bu iki soru var da! Onlar beni koruyor. Koruma kalkanlarım onlar. Tüketime karşı. Siz de korunun derim! Korunun!
Bakın şimdi. Yeni yıl yaklaştı. Yine ortaya dökülecek. “Binbir mal masalları“. Deniyor ya! ” Bir hikayeniz olsun” diye. Yani aslında. Aldığınız şey. Mal bile değil. Size pazarlanan şey bir “Hikaye”. Eğer ki hikayelere iştah duymuyorsanız. Yılbaşı diye. Sevgililer günü, Anneler babalar günü diye. Black Friday. Kadınlar günü ….diye açılıp saçılmamak iyi olur. Bu dünyada. Anne baba sevgimizi. Duygularımızı metalaştıran. Ticarete malzeme yapan. Bu başlıklara neden aldanalım ki!. Bilmiyormuyuz. Tüm bunların. Hepsinin tek bir adı olduğunu. Ona da. “Alışveriş günü” dendiğini. Bakın Tweeter’ a. Görürsünüz. Yılın en uzun gecesi bile. Bir malzeme ticaret için. Yılın her günü bir meta! Bugün en uzun gün! Bugün Nevruz! Bugün ilk kar düştü! Bugün Ay tutulması!.. diye uydururlar bir hikaye. Alışverişe itiverirler. O güzelim duygularınızı… Her şey kullanılır. Ticaret çarklarını döndürmek için! Kanmayın. Korunun. Anne babanıza. Sevdiğinize sarılın. Ay tutulmasını seyredin. Düşen ilk karda. Oynayın, çocuklaşın. Duygularınızı yaşayın. Ama. Onları satmayın. Tuzak malları da sahiplerine bırakın..
Gidin bir kitap alın. Okuyun. Gidin bin kitap alın. Okutun. Gidin bir CD alın. Dinleyin. Dinletin. Hiç biri olmuyorsa eğer. Gidin bir manava. Bir torba elma alın. Herbirini ikiye bölün. Her yarımı. Herkese dağıtın… Sevdiklerinize de. Sevmediklerinize de. Ama. “Atinalı Timon” un hikayesini de. Aklınızın bir köşesinde tutmayı ihmal etmeyin. Unutmayın.
“Atinalı Timon”. William Shakespeare’ in bir oyunu. Ticaret oyunu değil!
Bir “insanlık oyunu”.
Önceki yazı : Yarım elma 2 – Gizli El
Devamı yok
Elinize sağlık.
BeğenBeğen
Çok haklısınız, öyle saçma sapan şeylere para harcıyoruz ki! Bir şeye bayılıp satın aldığım, arkasından da tamamen unuttuğum, tesadüfen elime geçince de ben bunu ne zaman almışım diye şaşırdığım tabak çanak var.
BeğenBeğen