Çerçeve 2 – Şövalye

 

Bulamaç denince. Akla ilk gelen. Un yağ vb gibi bazı malzemelerin içine. Su katılımıyla yapılan. Bir tür cıvık hamur yiyeceğidir. Biraz da karışık. Oradan buradan toplanmış yani. Bulamaça “sosyal” sıfatını yüklersek eğer. Bu da böyle bir şey. Oradan buradan toplanmış insanlar. Hepsi de biraz hamur gibi. Yani her kıvama getirilebilir. Bu nasıl oluyor dersek eğer…

Okumaya devam ediniz >>

Herkes heryerde” olmak isteyince. Herkes heryerde görünmek isteyince. Varolmak. Her zaman. Ve nerede olursa olsun. “Görünmek” olarak tanımlanınca. İşler buraya vardı. Nereye mi vardı? Nasıl göründüğün. Ne olduğunun önüne geçti. Ne kadar çok göründüğün. Ne kadar liyakatlı olduğunu aştı. Bilinir olma özlemleri. Hem yetenek ihtiyacını ortadan kaldırdı. Hem de kişilikli olma kaygılarını sildi… Sonucunda insanlar. Böyle bir iklimde. Geliştirme çabalarını. Kendilerine değil. “Network” lerine. İlişkilerine yönelttiler. Kişiliklerin silindiği yerlerde de. Ortaya. İlişkilerin içiçe geçtiği. Bulamaçları hazırlama fırsatları çıktı. Ve bu fırsatı gören “Bulamaç aşçıları”. Yani. Kişisel amaçları için. Herkesi. Herşeyi kullanabilenler…

Çerçeveyi çatıp da. İçini. Sosyal bulamaç ile dolduranlar. İşte bunlardır. Bu aşçılar ise. Çoğu zaman.. Doğrucu değil yalancı. Şefkatli değil zalim. Özetle. İyi değil kötüdürler. .. Çünkü. Her şeyden önce. İnsanı bir amaç değil. Bir araç olarak görürler. Ayrıca da. Yarattıkları çerçeve ile. Bir ideal. Bir dava pazarlamaya çalışır gibi görünseler de. Hep. Bir açıkları vardır. Saklayacak bir şeyleri. Kimin yok ki! diyeceksiniz biliyorum. Ama. Herkesin sırrı kendisine. Bunların ki ise. Başkalarının zararı üzerine kuruludur. Ve kişiliğini kaybetmiş olanlar. Büyük bir kaynaktır bunlar için. Kullanılacak bir araç anlayacağınız.

Bu hep böyle değildi tabii ki. Basmakalıp önyargılarla. Olumsuzlanan. Ortaçağda bile böyle değildi. Hatta. O zamanlar. Egemen olan “şövalye ahlakı” idi. Hiç bir şövalye. Bırakın kendini göstermeyi. Kendi hayatını kurtarmak için bile. Kendini kullandırmazdı. Kendini küçültmezdi. Onuru ve gururu için. Seve seve. Hayatını verebilirdi.

Böyle bakınca. İnsanlık ahlakı açısından. Nerelere geldik dersiniz? Ortaçağdan bile gerilerine! Ama şövalyeler yok olmadı. Onlar hala var. Türleri biraz değişik olsa da! Ahlak şövalyeleri var. Demokrasi ve Özgürlük şövalyeleri var. Namus şövalyeleri. Vatan Millet şövalyeleri var..

Ama bugünkü şövalyeler bir başka!. Ortaçağda. Her isteyen. Şövalye olamazdı. Olabilenler de. Şövalyeliğin on kuralına uyacaklarına and içerlerdi. Ve andlarına bağlı kalırlardı. Laf olsun diye and içmezlerdi. Ortaçağ şövalyeleri. Kılıç kargı ustasıydı. Silahları buydu. Göğüs göğüse dövüşürlerdi. Günümüzde ise. Her isteyen şövalyeliğini ilan ediyor. Yeter ki ağzı laf yapsın. Demem o ki. Yeni şövalyeler söz ustası. Onların silahları sözcükler. Onların silahları gösteriş. Bir tür yalan yani. Algı yaratma da denebilir. Ya da kafa karıştırma.Sonuç olarak. Bu şövalyeler. Sözcüklerle dövüşüyorlar. Ne kazananı görürsünüz. Bu savaşta. Ne de kaybedeni. Kim kazanıyor. Kim kaybediyor. Kim kim ile dövüşüyor. Anlayamazsınız. Bir söz düellosudur gider… Havalarda. Ne olduğu anlaşılmayan sözcükler uçar durur… Ama kimin kim olduğunu anlamak isterseniz eğer. Ondokuzuncu yüzyıl, Alman düşünürü Nietzsche’ nin bir formülü vardır. Uygarlığın rahatsızlıkları üzerine. En çok kafa yoran düşünürlerden biri olan. Friedrich Nietzsche şöyle der : “Kim namus ve ahlâk şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu o’ dur.

Devamı gelecek >>>

Önceki yazı: Çerçeve 1 – Bulamaç

İzleyen yazı: Çerçeve 3 – 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s