Kötülerin araçlarını kullanmak. Ama aynı zamanda iyi olmak. Ve iyi kalabilmek. Macchiavelli’ nin bu görüşü. Pek de aklına yatmamıştı Bay X’ in. “Kötülükle mücadele. Bu kadar kolay olsaydı. Ben kendimi boşluğa bırakır mıydım hiç?” diye düşündü.. Bay X’ in. Şimdiye kadar yaptığı. Köşeden izlemekti. Karışmamak. Bulaşmamaktı. Önüne engeller çıksa da. Çatışmayıp. Yanından geçmekti. Hepsi. Acı duymamak için. Evet. Bir mücadele yaptı. Ama. Onun tüm mücadelesi kendi içinde oldu. Tükenmez bir iç didinme yaşadı. Ve dayanılmaz bir noktaya gelince de. İşte. Boşluktan aşağı bıraktı. Kendisini. Aklını kurcalayan. O soru ile birlikte: “Başka ne yapabilirdim ki?”
Okumaya devam ediniz>>
Bu dünyada. Hakim olan. Kötülüktür. İyiler de mücadele eder. Ama. Dikkatle bakın! Önünde sonunda. İyiler hep savunmadadır. Kötüler. Karanlıkta oturur. Kara kaplı defterlerine. Yarının kötülüklerini karalar. İntikam. Hırs. Menfaat. Zulüm. Korku. Yalan. Rüşvet. Şiddet… Kötülüğün binbir çeşit araçları vardır. İyiler ise. Etraflarını kollamak zorundadırlar. Kötülerin oyunlarına karşı. Nereden ne gelebilir diye.. Belki de. İyiyi. Ve kendini savunmak adına. Kötülüğün metodlarını bilmek faydalıdır. Ama hepsi bu! İnsiyatiflerinde. Bu metodları kullanabilir mi iyiler? Ya da. Eğer kullanırlarsa. Artık onlara iyi denebilir mi?
Bu sorular aklını sarıyordu ki.. Bay X!…. Zemine. İyiden iyiye yaklaşmakta olduğunu. Farketti. Ama. Aklı hala iyi ve kötüdeydi. “İyi nedir? iyi olmak nedir?” “Önce bunu anlamalıydım” diye geçirdi aklından. Bu düşünceyle birlikte. Bir şimşek hızıyla. İyilere. Kötülük öneren. Macchiavelli’ nin karşısına. Kant çıkıverdi. Aklın ve akılcılığın felsefesini yapan Kant. Kant’ın bakışı yalındı. Kısaca “dünyada, hatta dünyanın dışında iyi niyetten başka kayıtsız şartsız iyi sayılabilecek hiç bir iyi düşünülemez.” diyordu. Yani. Davranış öncesi niyet. İyi değil ise. Hiçbirşey iyi değildir. Yani. “İyi insan. Niyeti iyi olan insandır”. “Başka nasıl olacaktı?” diye aklından geçiriyordu ki.. Kant geldi gözünün önüne. Ondan okudukları. Çınlattı kulağını.
“İyi” nin iki ana türü vardır: Birinci iyi. Menfaat beklentisi ile yapılmış iyiliktir. Hemen beklenen bir çıkar için. Yani. Bir tür “alışveriş”. Ya da ilerdeki bir menfaat için. Yani. Bir tür “yatırım”. Her durumda. “Ticaret”… İkinci tür iyi ise, kendi başına değerlidir. İçten gelerek yapılır. Hiçbir karşılık beklemeden.. Bunun gerisinde. Yalnızca “İyi niyet” vardır. Bu bakış açısıyla. Kant, Önemli bir ölçü de getirmiş olur: “ İyi insan, insanları araç olarak görmez”
“Bugün. Herşey çok farklı” diye geçirdi içinden. Karşılıksız iyilik. Bu sanki çok gerilerde kaldı!. Çıkar için iyilik. Hayatın kuralı oldu.. Çıkar. İyiyi binbir suratlı yaptı.. Menfaate göre şekil alan iyilik türlerimiz var artık. Duygudan yoksun. Hissiyatsız. Tatminsiz. Çıkarla biçimlenen bir iyilik. Çürümüş bir iyilik. “Olmaz olsun!” diye haykırmak geldi içinden. Bay X’ in. “Ama” diye düşündü. Keşke. İyiliğin çürümesi. Bu noktada durabilseydi. Buna bile razı olurduk. Bu sınır da aşıldı ne zamandır. Artık. Bunun ötesi var! Başka bir şey daha var! İyiyi tehdit eden. Tehdit ne kelime! İyiyi sürgüne gönderen.. İyiyi. Kaçılamaz bir zindana atan. Tıpkı. 19 yaşındayken. İftira atılarak. Sahtecilikle. İf şatosuna tıkılan. Genç denizci. İyi insan. Edmond Dantes gibi. Ama sonradan. Kaçıp. Monte Kristo olarak. Dönen… Sordu kendi kendine. Bay X. “İyilik de. Kaçabilecek mi zindandan? Dönebilecek mi insanların arasına?”…
Devamı gelecek >>
Önceki Yazı: Kutu 6 – Bir Avuç İyilik
İzleyen Yazı: Kutu 8 – Kelebeğin İntiharı