Alelade Şeyler 1 – Taş

Untitled

 

Yolda ne zaman yerinden gevşemiş bir taş görsem aklıma o gelir.Kısa siyah saçları. Siyah gözleri. Durgun ve masum bakışı…Evlerinin önünde misket oynardık. Kimbilir, belki de onu görebilmek için, misketi orada oynamak isterdim. Evin önündeki yol taşlarla döşenmişti. Arnavut kaldırımı denilen türden. Gri ve siyah renkleri arasında gidip gelen, farklı boyut ve şekillerdeki, biraz da eğri büğrü denilebilecek yamuk taşlar. Aralarında da toprak. Bu taşlardan biri gevşemişti. Çıktı çıkacak. Misketi o taşın üstüne dikerdim. Orada oynardık. Neden mi?

 

 

Taş , o ahşap evin önünden geçen sokağın taşlarından biriydi. Tam da o evin önünde. Benim gözlerim kimi zaman miskette idi. Ama daha çokça, evin pencerelerine kaçamak bakışlar atardım. Acaba, onu görürüm de , göz göze gelebilir miyim diye. O zamanlar, ilk gençlik yıllarımın mahçup günleriydi. Onunla hiçbir zaman konuşamadım bile. Ama , hala, yollarda yürürken, ne zaman yerinden gevşemiş bir taş görsem aklıma o gelir.

İşte bu nedenle, herhangi bir sokağın, herhangi bir yerindeki gevşemiş bir sokak taşı, bir müzenin eserlerinden, bir koleksiyonun parçalarından çok daha değerlidir benim için. Gözden kaçırdığım, kaybettiğimi düşündüğüm o engin ve unutulmuş gençliğimin ilk günlerinin saf ve temiz dünyasıyla karşılaştırır beni. Tüm anılarım, duygularım , açıklayamadığım heyecanlarım ve belki de bazı hayallerim, hepsi, yerinden gevşemiş o taşın ordadır.

Bazı eşyalar vardır ki, onlara rastlayınca garip bir şekilde mutlu oluruz. Bazı mekanlar vardır ki, oralarda tuhaf bir şekilde duygulanırız. O taş öyle bir şeydi benim için. O sokak da öyle bir yer. Anılarımın olduğu ve anlamı olan. Bağlandığım. Sanki anılarım, zaman içinde, birike birike taşa ve sokağa sinmişti. Ve sanki, zamanla, farkında olmasam bile, o taşın ve o sokağın ruhu ile içiçe bir yaşayış haline geçmiştim.

Bir taşın ya da bir sokağın ruhu olur mu?

Bir eşya bir insana bazı duygular hissettirebiliyorsa, onu etkiliyorsa o eşyanın bir ruhu neden olmasın? Yaşadıklarımızdan bilmez miyiz bunu? Çok eskilerden beri de farkedilmiştir zaten. MÖ 9. Yüzyılda. Eski Roma kültüründe. “Genius loci” olarak geçer. Bu inanışa göre, her yerin, tıpkı canlılar gibi, kendine özgü bir ruhu, ayırdedici bir atmosferi vardır. İnanırım. Eğer bir eşyaya, bir yere, o bir insanmış gibi davranırsan bunu sen de farkedersin.Sen de inanırsın.

Ama, eşyaya insan gibi davranmak nerede? İnsana , alıp satılan bir eşya gibi davranıldığı bir dünyadayız artık; Her şeyin alınıp kullanılıp hızla atıldığı ve yeniden alındığı bir tüketim alışkanlığı içindeyiz; Bir dönemin anılarını taşıyan herşey, tarihi bir okul, bir anıt çınar mesela, para getiren bir toprak parçası olarak görülüyor; Asırlık bir kurum mesela, marka değeriyle anılıyor. Yani kısacası herşeye bir fiyat biçiliyor. İnsan ilişkilerine bile. Böyle mi düşünüyorsun?

O zaman, bir eşyanın ruhuna asla inanamazsın, asla anlayamazsın bir eşyayı. Ve o zaman sen, yalnızca eşyaları tüketmiyorsun. Yalnızca mekanları yok etmiyorsun. Yalnızca kurumları yıkmıyorsun. Onları yaratmış, onlara dokunmuş insanların emeklerini ve anılarını da gömüyorsun. Çünkü sen, Oscar Wild ‘ ın dediği gibi: “ ..herşeyin fiyatını biliyorsun, ama hiçbirşeyin değerini bilmiyorsun”.

>  devamı gelecek

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s