Ben bir gezginim. İnsanlar bana “Şirket” diyor. Adım bu…
Devamlı yolculuk yaparım. Yaşamak için dolaşırım. İş dünyasının çalkantıları arasında dolanır dururum. Fırsatlar ararım; farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde, farklı sektörlerde.
Benim için bir yol biter diğeri başlar. Her son, her bitiş yeni bir başlangıçtır. Yeni bir yol arayışının öncesidir. Her arayış yeni bir yola çıkar. Her yol bir yolculuk davetidir. Her yolculuk da geleceğe uzanır.Şimdi soracaksınız belki de: Biryerlerde durup kök salmak varken, oradan oraya koşuşturmak niye?
Bilinmeze doğru bir ilerleyiştir bu. Zamanın içinde. Her seferinde bir şeyler geride kalmıştır. Ve yeni bir şeyler karşıma çıkacaktır. Geçmişi bırakıyor olmanın hüznü, geleceği arıyor olmanın heyecanı… İki duyguyu bir arada yaşarım. Zamanın götürdükleri ve getirecekleri…
Türlü türlü tehlikeleri de vardır bu yolculukların. Nelerle karşılaşacağımı bilemem her zaman. Herşey düşündüğüm gibi olmaz. Sürprizler pusu kurabilir. Tereddüt ederim. Hangi yoldan gideceğimi seçemem zaman zaman. Karar veremediğim de olur, cesaretle atıldığım da.
İşte böyle zamanlarda, bir akıl hocasına ihtiyaç duyarım. Bilge bir yol göstericiye. Benim böyle bir arkadaşım var. Onun adı “Zaman”.
Nereden gelir, nasıl gelir bilmem. Ya da hep yanımdadır da ben mi farkedemiyorum? Aslında hissetmiyor da değilim. Kimi zaman sanki yan yana, iç içe yürüyormuşuz gibi gelir bana. Sanki aklımın içinde dolanır durur. Ne zaman sorular aklıma üşüşecek olsa yanımda beliriverir.
Hissediyorum birazdan görünecek. Çünkü gücümü topladım yine. İçim kıpır kıpır. Ve yeni bir yol arıyorum ilerlemek için. Sorular içten içe kemiriyor…
Z : Yine yolculuk var galiba.
Ş : Nereden anladın?
Z : Yükünden. Her şeyi yüklenmişsin baksana.
Ş : Evet öyle. Neler yok ki? Makinalar, malzemeler, paralar, bilgisayarlar, kitaplar, binalar… Daha sayayım mı?
Z : Yolculuk nereye?
Ş : Doğrusunu istersen ben de bilmiyorum. Sahibim nereyi işaret ederse oraya tabii ki.
Z : Bak hele! Senin gideceğin yolu hala o mu söylüyor?
Ş : Başka kim söyleyebilir ki?
Z : Kim olacak? Kendin! Sen nesin? Bir makine mi? Yalnızca bir sermaye, para topluluğu mu? Yoksa bir eşyalar ve binalar kolleksiyonu mu? Kendini ne sanıyorsun? Bir kitaplar ve bilgisayarlar deposu mu?
Ş : Öyle değil miyim?
Z : Peki ya insanlar? Onlardan hiç söz etmedin? İşleri yapan onlar. Herşeyi geliştiren onlar. Var mı onlardan başka düşünebilen? Duygu taşıyan?
Ş : Doğru; Aklıma gelmedi . Nasıl da unuttum…
Z : Merak etme. Bu, yalnızca senin değil, tüm şirketlerin sorunu. İnsanı unutuyorsunuz. Halbuki onlar hep var; Onlar her yerde var. Sana hayat veren o. Ve yalnız o!
Ş : Hiç böyle düşünmemiştim.
Z : Düşünsen iyi olur. Çünkü, sen herşeyden önce bir “İnsanlar Topluluğu”sun. İnsanları düşünmezsen sen yalnızca bir para makinasısın. İnsanlar olduğu için sen bir “canlı”sın.
Ş : Öyle miyim?
Z : Tabii ki öylesin. Kendine bir bak. Bir karakterin, bir kişiliğin yok mu? Sevindiğin anlar olmuyor mu? Ya da öfkelendiğin! Yeteneklerin yok mu? Hatalar yapmıyor musun? Düşünmüyor musun? Öğrenmiyor musun? Bunların hepsi oluyor. İşte bunun için sen bir canlısın.
Ş : ….
Z : Bir geçmişin var. Ve bir geleceğin olsun istiyorsun. Geçmişten geleceğe uzanan bu yolda kaderine sahip çıkmalısın. Yolunu kendin çizmelisin.
Ş : Peki ya sahibim?
> devamı gelecek
> > >