Yerdeydi Bay X. Kutudan. 128. kattan atlamıştı. Etrafındakileri. Selfi’cileri gözlüyordu. “Bu selfi’ cileri bilirim!” diye geçti aklından. “Daha yoldayken. Alelacele. Bu “Selfi” yi. Facebook sayfasına koyacaklar. İnstagram’ a yerleştirecekler. Ardından… “Aaaa! Yerde kan var!” “ Ne oldu? Nasıl oldu?” “ Bu bir ceset mi? İyi ki başına düşmemiş”… gibi dahiyane yorumlar alacaklar. Sevinecekler… Daha da sonra. Bunlara. Cevabi açıklamalar gelecek. “İşte. Adam yukardan düştü”. “Adam” dediği de benim. Bir insan. “Tam da önüme düştü”…. “Bennnn gördüm”. Tabii bunlar da üstün yorumlar olacak… Ardından da. “Like” sayacaklar. Yarıştıracaklar. Böyle böyle. O gün. O günün anları. Dolacak. Hay huyla! Hay huy’ lardan biri de. “Ben” olacağım. Günün menüsü. Ben. Bay X!”
Devamını okuyunuz>>
Gözleri kapalıydı. Bay X’in. Ama aklı açıktı. “Çakılıp kaldım buraya” diye fısıldadı kendi kendine. “Kımıldayamıyorum. Hiçbir yerimi kımıldatamıyorum!” “ Tuhaf ama. Düşünebiliyorum galiba…Düşüncelerim. Onlar hareket edebiliyor!” “Stephen Hawking’te farklı mıydı sanki?” diye geçti aklından. Düşüncelerini. Yelkensiz. Dümensiz Bir sal gibi. Evrenin akıntılarına terketmemiş miydi. Yıllar ve yıllar. Evrenin derinliklerinde. Sadece ve sadece düşünceleriyle. Uçsuz bucaksız seyahatler yapmadı mı? Yaptı tabii ki. Einstein’ ı doğrularcasına. Ne demişti Einstein: “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür, hayal gücü ise heryere.” Hawking’ te evrenin en derinliklerine kadar inmişti düşünceleriyle. Kara delikler. Solucan deliği. Entropi. Higgs bozonu, Sicim teorisi….
Onsekizinci yüzyılın. Aydınlanma felsefesinin en önemli düşünürlerinden biri olan. Düşüncenin insanlıktaki en önemli şey olduğunu söyleyen. İskoç filozof ve bilim insanı. David Hume, da. “Hiçbir şey insan düşüncesi kadar, uçsuz bucaksız gözükmez” dememiş miydi? Uçsuz bucaksız. Tıpkı bir okyanus gibi. Ne demek oluyor bu? Şu demek oluyor! Atla bir kayığa. Aş ufukları. Evet bir kayığa! Bir kayık sizi nerelere götürmez ki! Tıpkı. Tek bir kavramın bile. Sizi anlamdan anlama sürükleyeceği gibi! Tek bir sözcükle. Bir bakarsınız. Düşünce sahilini gözden kaybetmişsiniz. Tek bir düşüncenin. Peşine takılmış Hayatınızı değiştirmişsiniz.
İşte. Kon-Tiki. Basitinden bir sal. Böyle bir semboldü. Bay X için… Norveçli bilim insanı Thor Heyerdahl. Bir düşüncenin peşinde. Tek bir düşüncenin. 8.000 km yol almıştı . Heyerdhal. Pasifik okyanusundaki Polinezya yerli halkının atalarının. Güney Amerikadan sallarla gelen İnka öncesi topluluklar olduğunu düşünüyordu. Ancak hiçbir platformda bu görüşü kabul görmedi. En sonunda. Teorisini ispatlamak için Tiki döneminin şartlarına göre bir sal inşa ederek. Okyanusu geçmeyi düşündü.. Bu düşüncenin peşinden. Açıldı okyanusa. Ölümcül bir maceraya atıldı. Balsa ağaçlarından birbirine kenetlenmiş ve 6 kişilik mürettebatın sığabileceği ”ilkel” bir yelkenli ile. Nisan 1947’de Peru’dan ayrıldı. Bir pusula. Bir telsiz. Ve altı arkadaş ile… İnanılmaz bir yolculuk sonunda. Ağustos 1947’de 101 gün süren yolculuk sonrası. Polinezya adalarına ulaştı. Thor ve ekibinin gerçekleştirdiği bu deniz yolculuğunun. 1500 yıl önce yapıldığı düşünülen yolculuktan. Çok da farklı olmadığı kabul edildi sonunda. Thor düşüncesini yaşadı. Özgürleşti.
Bir yanda Kutunun kuralları. Format. Kalıp. Kontrol. Disiplin…. Alcatraz’ da. Yani. Esaret!
Öte yanda Kon-Tiki’ nin dalgaları. Yosun.Köpük. Tek kelimeyle. Özgürlük! Bina. O komplex!. Tüm konforuyla. Bir kölelikti. Doğa. Tüm sadeliğiyle. Özgürlüktü.
Bay X’i. Kutunun tepesine çıkartan. Ve oradan aşağıya atlatan. Firar ettiren. Bu duyguydu. Ya Alcatraz. Ya Kon-Tiki.
Ya esaret. Ya özgürlük.
Arası yok!
Devamı gelecek>>
Önceki yazı: Kutu 9 – Alcatraz
İzleyen yazı : Kutu 11 – çiçek çocuklar