Homo Stultus

 

stultus

 

Samanyolundan her zaman ziyaretçi gelmez. Uzaylı bizim misafirimiz. Onu iyi ağırlamalıyız. Ama biraz şaşkın gibi. Düşünceli. Boş boş bakıyor. Derinden ve anlamsız. Sanki tüm evrenin yükü aklına yüklenmiş. Evrenin nerelerinden geçmiş, neler görmüştür kimbilir! Evrenin hangi sırlarına sahiptir acaba? Bizlerin bilmediği. Tuhaf ama, yine de dünyanın haline biraz şaşırmış gibi. Dalıp dalıp gidiyor…

Okumaya devam et ->

Yalnızca samanyolu galaksisindeki yıldızları gezmiş olsa, ki yaklaşık 200 milyar kadar var bu yıldızlardan, rastlamamıştır dünyamız gibisine. Herhalde onu düşündüren de bu! Karanlık bir boşluğun içinde parıldayan bir bilya. Çevresinde mavi bir halka. 3200 km yükseklikte. Eşsiz bir karışım içeriyor. Gazdan ve buhardan tabakalar. Hayatı sağlayan da bu. Gezegene hayat veren. Yaşama müsade eden. Yeryüzünde yaşamı sürdürülebilir kılan. Bitkiler için. Hayvanlar için. İnsanlar için. Ve diğer tüm canlılar için. Mavi çemberin altındaki on milyona yakın canlı türü için.

Ama ziyaretçiyi şaşırtan bu değil.

Böyle bir yaşam biçimine şaşırıyor da olsa, onun esas anlayamadığı başka bir şey var. Bir türlü akıl erdiremediği. Takılmış bir kere! Sorup duruyor. Onu şaşırtan şey, mavi bilyanın üzerinden tüten duman bulutları. Evrene sıçrayan kıvılcımlar. Küçük çelik bilyanın neden içten içe kaynadığı. Endişe. Kaygı. Korku. Gerilim. Çatışma. Tüm hissettiğiniz bu mu? diye üsteliyor uzaylı. Anlatıyoruz tabii ki. ‘Yeryüzündekiler buna alıştılar’ diyoruz. Kanıksadılar. Ama, ziyaretçi öyle değil. O bir isyan görüyor şu ıvır zıvır dünyada.

Şu küçücük dünyanın yaptığına bak! Boyuna posuna bakmadan, meydan okuyor evrenin yasalarına…Varoluşun en temel kuralına başkaldırıyor “ diye düşünüyor. “Acaba bu gücü nereden alıyor?” diye de soruyor.

Ziyaretçinin anlamakta zorlandığı bu: Tüm evrendeki en temel gerçeğin, evrenin temel kuralının, şu küçücük dünyamızda, nasıl olup da çalışamadığı; geçerli olamadığı.

Ona anlatıyoruz : “ Her şey böyle değil dünyada! Tüm canlıları sorumlu tutma bu başkaldırıdan; Çöldeki chamacerus çiçeğinin, amazonda doğup yaşayan yaprak böceğinin ya da onunla beslenen cadı makisinin, bunda hiç mi hiç suçu yok. Her şey şu ‘sapiens’ lerin başının altından çıkıyor. Bizler de biliyoruz. İnsan türü olan Homo soloensisleri, homo denisovaları da onlar sildiler yeryüzünden. Güçlü kuvvetli, beyni gelişmiş ve soğuğa dayanıklı  Neandertaller bile kaçamadılar Sapiens’ lerin katliamından.

“Sana biraz zaman verelim” diyoruz. Kısa bir süre de olsa , gözle ve izle dünyamızı. Hemen farkedeceksin olup bitenleri. Dünyada işlerin nasıl gittiğini. Neden bu hallere düştüğünü.

Biliyoruz ki, duyuları ne olursa olsun. Hangi biçimde iletişim kuruyor olursa olsun. Hangi dilde düşünüyor olursa olsun. Hangi gözle bakıyor olursa olsun. Hiç farketmez. Ziyaretçi de kavrayacaktır dünyanın bu halini. Ve belki de yeni çareler söyleyecektir biz dünyalılara. Çünkü biz görüyoruz olanları. Yaşıyoruz ve anlıyoruz. Aslında artık biliyoruz. Ama hiçbirşey yapamıyoruz.

Nedir bu gerçek? Tüm evrenin uyduğu, ama bir tek dünyanın uymadığı?

Alıp çekelim insanı doğanın içinden. Homo sapiens’ i yani. Saf doğa kalsın geriye. Geriye kalmış olan her ne ise, hepsinde, her şeyde, heryerde aynı içgüdü yok mu? Küçük bir karıncadan, iri cüsseli fillere kadar hepsinde. Çayırdaki bir papatyada da, dünyanın en yaşlı ve en uzun ağacı sekoyada da benzer içgüdü var. Cadı makisinin dişleri arasında can veren yaprak böceği, son anda can havliyle yumurtalarını toprağa bırakmıyor mu? Soyunu sürdürmek için.

Eğer, bizden onüç milyar ışık yılı uzaktaki, evrenin en yaşlı galaksisinde bir yaşam biçimi yer alıyorsa, onda da vardır aynı içgüdü. Hatta galaksinin kendisinde bile. Eğer hala yaşıyorsa. An gelip yokolmaya başladığını hissettiğinde, o da hayatta kalmak istememiş midir?

Evrenin canavarı “karadelikler” in çekimine yakalanan partiküllere, yıldızlara bakalım. Karadeliğe yaklaştıkça uzayzaman onları deforme ediyor. Ve en sonunda karadelik onları yutuyor. Kaçış yok! Ama yıldızlar kolayca teslim oluyor mu sanıyorsunuz? Hiç de değil!

NASA , 290 milyon ışık yılı ötede yer alan bir karadeliğin bir yıldızı nasıl çekip, parçaladığı anı görüntüledi. Orada ne gördük? Karadeliğin yıldızı kolaylıkla sindiremediğini; Yıldızın bazı parçalarının karadelikten dışarı kaçıp kurtulduğunu. Yıldız direndi. Yaşamak için mücadele etti. Ve parçalarını evrene gönderdi.

Evrenin en temel gerçeği bu: Yaşama içgüdüsü

Ziyaretçinin anlamadığı da bu! Tüm evrende var, ama bir tek dünyada yok bu güdü.

Dünya, tek başına karşı duruyor yaşama içgüdüsüne. Sanki yaşamak istemiyor. Üstüne üstlük bir de, göz göre göre, kendisini yok etmek için çabalıyor sanki. Ölüm içgüdüsü yani. Thanatos. Şu sonsuz evrende, bir başka örneği yok. Bir tek dünya sahip, kendini yok etme içgüdüsüne! Dünyada da bir tek “sapiens” ler. Kendimize böyle isim vermişiz: Homo sapiens. Yani “akıllı insan”.

Homo “stultus” olmalıymış. Yani “ahmak” insan.

Devamı gelecek

Önceki yazı: Dünyada işler nasıl gidiyor?

İzleyen yazı:

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s