Bir an için yönetim kurulu olmasın. Seçilmesin. Ama kulüpte herkes yerli yerinde kalsın. Ne olur? Kulüpte işler durur mu? Aslında durmaz. Herkes çalışmaya devam eder. Hatta, belki herkes daha da çok çalışır. Canını dişine takar. Ama! Evet, ama tüm enerji sağa sola saçılır. Yöneticiler ve insanlar, neyi neden yaptıklarını bilmeden oradan oraya koşuşturup dururlar. Aslında, kendi işlerini çok doğru yapıyor da olabilirler. Verimli ve üretken bir çalışma yani. Ama acaba, doğru işi mi yapıyorlardır? Doğru zamanda mı yapıyorlardır? Yaptıkları işler, diğerlerine bir fayda sağlıyor mudur?
Okumaya devam et ->
Bunların farkında bile olamazlar. Kendi uzmanlık kafesleri içinde, günlük yaşarlar. Günü yaşarlar. Bu arada da hayat sürer. Bir maç kazanılınca sevinirler; kaybedilince de üzülür ve belki de kızarlar. Ama, bu sonuçların nedenleri hakkında pek bir fikirleri yoktur. Yalnızca sonuçları görürler. Bu nedenle de, istikrarlı bir başarıyı bir türlü yakalayamaz kulüp. Çünkü ne başarı ne de istikrar tanımlanmamıştır da ondan.
Şimdi sorabilirsiniz: Bu neden böyle olsun ki? Böyle olmak zorunda mı?
Biraz geriye gidip düşünelim. Maç sahada oynanır. Kazanılır veya kaybedilir. Sahaya çıkanları seçen antrenördür. Takımı o kurar, o çalıştırır. Yanında da bir teknik kadro ile. Peki, antrenörü ve teknik kadroyu kimler seçer? Yöneticiler. Danışarak diyelim. Ayrıca doktorlar, psikologlar, malzemeciler, vb olmadan sporcular oyuna hazır olabilirler mi?. Tabii ki olamazlar. Bunu biliriz. Bir de tüm bu kadroya destek ve hizmet verenleri düşünün. Para işlerine bakanlar, muhasebeciler, finansçılar. İletişimciler, insanları işe alanlar, satınalmacılar , tesislerle ilgilenenler, oyuncu izleyenler ve daha birçokları. Bu hizmetler bir aksasın, görürsünüz sahada olacakları! Tüm bu sportif kadroya, sporun ticari yönü ile ilgilenenleri de ekleyince, karşımıza iri bir “bürokrasi” çıkar. Bu bürokrasiyi kurgulayan ve çalıştıran kimdir? Tabii ki Yönetim Kurulu. Eğer Yönetim Kurulu olmaz ise, herkes kendi yolunda ilerler. Diğerlerini düşünmeden. Kimse kimseyle, nasıl ve neden yardımlaşacağını bilemez. Çünkü nereye varılacağı bilinmiyordur. Hangi yoldan gidileceği bilinmiyordur. Yönetim Kurulu varsa, ve eğer yönetiyor ise , kulübe bir yol çizer, yön gösterir. Tüm faaliyetlerin aynı doğrultuda ilerlemesini sağlar. Temel öncelikleri tanımlar. Bunları yapmıyorsa, zaten Yönetim Kurulu yok demektir. Üstelik de, tepede oturuyordur ve var sanılıyordur.
Bir yönetimin ilk işi budur. “Geleceği tasarlamak“. Bunun için, önünde altı basit soru var cevaplayacak. İlk soru: Neredeyiz? Durum tesbiti yani. Bu yapıldı diyelim. İçinde bulunduğumuz şartları biliyoruz. İkinci soru: Nereye gideceğiz? Yani ulaşmak istediğimiz hedefler. Bunları da biliyoruz. Belirlendi diyelim.
Şimdi sıra üçüncü soruda: Nasıl gideceğiz? Yani, hedeflere ulaşmak için izleyeceğimiz yolları seçmek. Hangi yollar bizi istediğimiz sonuçlara ulaştıracak? Önceliklerimiz nedir? Gelecek için tercihlerimiz nedir? Soralım kendimize mesela; Sportif alanda hangi branşlara odaklanacağız? Ticari alanda hangi işkolları önceliğimiz olacak? Sporcuları alt yapıdan mı yetiştireceğiz; Yoksa yetişmiş yıldızları mı transfer edeceğiz? Mali alanda, borçlar için önceliğimiz iç kaynakları harekete geçirmek mi?..
Bu vb sorulara vereceğimiz cevaplarla, kulübün geleceği ile ilgili bir irade koyarız ortaya. Cevaplar açık olmalıdır. Askıda kalmamalıdır. Yoksa gelecek, bulanıklığa terkedilmiş olur. Konular el yordamıyla yürütülecektir yani.
Bilelim ki, bir kez yola çıktıktan sonra, artık çok geçtir yolu çizmek için. Zaten yolda olacağız çünkü. Ve üzerimizde bir baskı. Yani günlük sorunlar. Rotamızı, senaryolarımızı baştan tanımlayalım ki, yolumuzu şaşırmayalım. Ayrıca, biliyoruz ki, heryerde olamayız, herşeyi yapamayız. Bir şeyleri seçmeliyiz. Yani, bazı şeyleri de seçemeyeceğiz. Bazı tercihlerden de vazgeçeceğiz. Dostovyevski‘nin dediği gibi “ seçmek vazgeçmektir”. Hangi yöne gideceğiz? Ve neden başka yöne değil? Hangi yoldan ilerleyeceğiz? Ve neden başka yoldan değil? Mesela, “yabancı antrenörlerle çalışacağız…” diyelim, “ Neden yerli antrenörlerle değil? “ Tercihlerimizin bir anlamı olmalı. Tercihlerimizin bilincinde olmalıyız.
Aksi durumda günlük akışa kapılır gideriz. Başımız döner. Bir öyle konuşuruz, bir böyle. Bir oraya koşarız, bir buraya. Üst düğme iliklenemedi demektir o zaman. Aşağısı da çözülecektir tabii ki. Sonra da sorarız sahaya bakıp: “bu takım neden dikiş tutturamıyor?”
Bir yönümüz, bir yolumuz olmalı. Bir oyun planımız olmalı. Bu “strateji” demektir. Stratejisiz olmaz. Okyanusta pusulasız bir gemi. Düşünebiliyor musunuz? Haritasız. Dürbünsüz. Nereye gideceğinin farkında olmayan. Soralım kendimize: Bu gemiye hangi rüzgar yardım edebilir ki? Hiçbir rüzgar! İstediğimiz kadar çalışalım. Çabalayalım. Doğru yolda değilsek; Doğru yönde koşmuyorsak, hızlı olmanın anlamı nedir ki? Peter Drucker’ ın dediği gibi “Aslında hiç yapılmaması gereken işleri, büyük bir verimlilikle yapmak kadar boşa harcanan bir çaba olamaz.” İşi doğru yapmanın ne önemi var, eğer doğru işi yapmıyorsak. Strateji belirlemek, doğru bulduğumuz tercihleri tanımlamak demektir. Strateji girişimlerimizin, faaliyetlerimizin nedenidir.
Stratejisiz olmaz. Yönsüz olmaz. Bunu belirleyecek olan da Yönetim Kuruludur. Bunun için vardır Yönetim Kurulu. Uzmanlar zaten aşağıda. Onlar robot değil, insan. Yani düşünebilirler. Biz onların yerine düşünmeyelim. İşlerini bilirler. Bilmeliler. Biz onların yerine bilmeyelim. Yönetim Kurulu bilmek için değil, bilenleri yönetmek için orada. Yönetim Kurulunun bileceği şey yönetmek. Çünkü ondan beklenen yönetmesi.
Eğer kulüp bir gemi ise, Yönetim Kurulu geminin kaptan köşkünde. Ufka bakmak için. Kazan dairesinde değil, kömür atmak için. Güvertede değil, kürek çekmek için.
>> Devamı gelecek
Önceki yazı: Kulüpte Hazırlık Maçı
İzleyen yazı: