Zamanı biz yarattık. Ama o bizi kandırdı. Bir de baktık ki zamanın dilimleri arasına sıkışıp kalmışız. Ona bağımlı olmuşuz. Zaman’a bir oyun oynayalım dedik. Onu unutmak için. Ya da aslında olup olmadığını görmek için. Tıp oyunu.
Okumaya devam et –>
Bir ses “tıp” dedi. Sıfır noktasındayız. Tarih 8.nisan.2016 . Ve herşey durdu insan dünyasında. Hiç bir şey hareket edemedi. Düşünceler bile dondu kaldı. Ama doğa dengesini sürdürdü. İnsansız olarak. Evren durmadı, insan yok diye. Ve dünya döndü durdu.Hem kendi etrafında hem de güneşin.
Ve bir an geldi. Dünya güneşin çevresinde, mesela, onbirinci dönüşünü tamamlarken, bir ses “ boz “ dedi. Tıp bozuldu. Herşey yeniden hareketlendi insan dünyasında. Arabalar çalışmaya başladı. Balıkçı, kaldığı yerden, ağlarını çekmeye devam etti, oduncu da ağacını kesmeye….
Eğer “tıp” olmasaydı, eğer insan yapısı takvimin yaprakları tek tek düşmüş olsalardı, her şeyin durduğu bu aralıkta onbir yıl geçmiş olacaktı. Günlerden onyedi mayıs, yıllardan ikibin yirmiyedi olacaktı mesela….
Ama olmadı! Hala sıfır noktasındayız. 8.nisan.2016 da.
Evet. Dünya, hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında dönüp durdu. Ama, 11 dönüş sonrasında, insanlar bir geleceğe ulaşmadı. Bir gelecek de insana gelmedi. İnsanlar aynı yerlerinde duruyor. Çünkü, hayatın olaylarını sıraya koyan bir insan düşüncesi yoktu o aralıkta. Dünyanın bu sonsuz dönüşlerini daha küçük dilimlere bölüp, yıl, mevsim, ay, hafta ve gün dedirtecek bir insan ihtiyacı yoktu. Yani aslında zaman diye birşey yok. Ne mutlak zaman, ne uzay zamanı, ne kuantum zamanı, ne kozmolojik zaman, ne Planck zamanı, ne izafi zaman..Hiçbiri yok. Yalnızca, sonsuz bir şimdi var.
Einstein’ ın dediği gibi, “zaman, sadece bir yanılsama”.
İnsan yoksa, zaman da yok. Zaman yoksa, geçmiş de yok. Ve gelecek de yok. Yani, insanın dışında, insanın ötesinde bir gelecek yok. Bir yerlerde senin gelmeni bekleyen bir gelecek de yok. O, insanın kendisinin yarattığı bir gölge. Düşündükleri ve yaptıklarıyla.
Gelecek, bugün’ ün gölgesi. Bugün ne yaparsan ya da yapmazsan, yarın bunların sonuçlarıyla karşılaşacaksın. İyi veya kötü. Ve sen bunlarla karşılaştığında, bu senin için yeni bir şimdi olacak. Gelecek, şimdi’nin eseri. Gelecek, şimdi’ nin ta kendisi. Sen aslında sonsuz bir şimdi’ nin içindesin. Emerson’ un dediği gibi, ” Gün, ebediyetin minyatüründen başka bir şey değil!” Hep şimdi’ yi yaşıyorsun. Önünde arkasında hiçbirşey olmayan şimdi’ yi. Dünyanın haline bakınca, kendini, çarpışan arabalar’ da sanabilirsin. Ama sen, aslında, bir atlıkarınca ‘ da dönüp duruyorsun.
Hayat, güneşin doğuşundan , yeniden doğuşuna kadarki aralık içinde. Hepsi bu! Ard arda gelen şimdi’ ler. İstediğin kadar böl, parçala! Çoğaltamazsın. Yaşadığın bu. Hayat “şimdi” de. Gerçek “şimdi” de. Sen hep “şimdi” desin. Okurken, konuşurken, yürürken, düşünürken, dinlerken, severken, kızarken, uyurken,..Elinde yalnızca bu var : Şimdi.
O zaman, şu sorunun cevabını da düşünmüş olmalısın:
“Şimdi nasıl yaşanır? Şimdi’yi yaşamak ne demek?”
önceki yazı : Estepeta
izleyen yazı : sıfıra yolculuk