Şimdi sen sanıyorsun ki, ilerlerde bir yerde bir gelecek var seni bekleyen. Ve sen oraya doğru ilerlediğini mi düşünüyorsun ?
Yanılıyorsun. Hiç de öyle değil! Ne seni bekleyen bir gelecek var, ne de sana doğru gelen bir gelecek. Kimse için, ilerlerde bir gelecek yok. Hiç kimse için.
okumaya devam et –>
Zaman, seni kandırıyor. Onu sen yarattın. Ama o seni teslim almış. Asır, yıl, hafta derken saniyelere, saliselere kadar dilimlemişsin zamanı. Bir ağ örmüşsün zamanın dilimlerinden. Ama içinde sıkışıp kalmışsın. O kadar çok ölçüp biçiyorsun ki zamanı, onun esiri olmuşsun. Güneşin doğuşu ile batışı neyine yetmedi ki? “Bu iş iki gün içinde bitmeli!”;” Üç dakikaya oradayım” ; “ bir aya daha ihtiyacımız var!”.. Ya o trafikteki halin nedir? Yeşil ışığın son salise’sini yakalamak için yaptıkların! Korna lar, sinyaller, el kol hareketleri. Hep bir yerlere yetişmek için, hep birşeyleri yetiştirmek için çırpınıp duruyorsun. Sahiden, sen buna yaşamak mı diyorsun?
Zaman seninle oyun oynuyor görmüyor musun? Ama, istersen, biz de, zaman’a bir oyun oynayabiliriz. Onu yok edebiliriz. Estepeta oyunu. Hatırlamadın mı? Bu, daha çok “tıp“ oyunu diye bilinir. Çocukken çok oynardık. Heryerde oynanır. Her zaman oynanır. Hiçbir araca da ihtiyaç göstermez. Yalnızca insanlar yeter oynamak için. “Tıp” denince bir heykel gibi donup kalacaksın. Hiç kıpırdamadan. “Boz” denince de, tıp’ ı bozacaksın. Yani, her ne yapıyorsan, kaldığın yerden devam edeceksin.
Haydi oynayalım.
Tıp !
Buna sıfır noktası diyelim.Takvim yapraklarına göre, tarih 8.nisan.2016 mesela. Günlerden cuma. Saat dokuz yirmibir.
Tam da bu anda tüm dünya dursun. Dünyadaki tüm insanlar. Kimse hareket etmesin. Yürümesin. Konuşmasın. Gülmesin. Düşünemesin bile. Arabalar çalışmasın. Uçaklar bulutlara asılı kalsın. Ateş eden eller tetiğe yapışsın. Dökülen betonlar havada donsun. Konuşan politikacı kürsüde sussun. Manavın tartısı, oduncunun baltası, balıkçının ağları oldukları gibi kalsınlar oldukları yerde. Cansız. Hareketsiz. Bir ses “tıp” desin ; herşey dursun insanın dünyasında.
Doğa’ nın dünyası durmaz tabii ki. Doğa olayları devam eder. Onlar zaten hep vardı. İnsan türü yokken de. Yağmur yağmayı sürdürsün. Ağaçlar topraktan suyunu alsın. Gün gelsin çiçekler açsın. Kimse onları koparamayacak. Gün gelsin yapraklar sararsın, tek tek dökülsün. Rüzgar essin, yaprakları savursun sağa sola. Tohumları da. Ağaç dikecek kimse yok artık. Ağaçları kesen de. Doğa kendi tohumlasın toprağını. Kelebekler uçsun. Balıklar yüzsün. Kar yağsın. Volkan püskürsün. Doğa kendi dengesini yürütedursun.
Peki şimdi, zamana ne oldu? O nerede?
Güneş doğuyor ve batıyor. Yani dünya kendi etrafında dönüyor. Ama buna “bir gün” diyecek kimseler var mı? Yok. Dünya , güneşin çevresinde eliptik yörüngesini çizmeyi sürdürüyor. Ama buna, “bir yıl” diyecek kimseler de yok artık. Doğadaki herşey, tekrar ve tekrar kendini tekrar ediyor. Hiç birşey ilerlemiyor. Doğa, dakikaları saymıyor. Takvim yaprakları düşer mi? Düşmez.
Nereye kayboldu bu “zaman” ?
geçmiş nerede? gelecek neresi?
izleyen yazı: gelecek şimdidir,şimdi sonsuzdur