Abede 7 – VOA

“Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cama bakar, özünü görmek isteyen cana bakar.”

Mevlana (1207 – 1273)

Abede beni ıskaladı dedim ama…. Abede ıskalamış olsa da. Önünde sonunda. Değişik yollarla. Bir şekilde. Düşer avının peşine. Abede asla vazgeçmez. Abede kararlıdır. Abede işini yarım bırakır mı hiç? O. Yani abede. Kimsenin. Ve hiç bir işin. Peşini bırakmaz. Nitekim….

O çölden ayrılma vakti gelip. Çölün ipeksi kum taneciklerini. Ve göz kırparak ışıldayan yıldızcıkları. Arkamda bırakıp. Yola çıkıldığında. Ve şehre yaklaşıp da. Şehrin binaları göründüğünde. Kendimi. Sina dağından inmiş “Musa” gibi hissettim. Sanki. Yıldızların derinliklerindeki bir güç. Benim elime iki taş levha tutuşturmuş. Ve o levhalarda da. Kimse için değil. Yalnızca benim için. Basit ve sade. Ama bir o kadar da. Yepyeni bir. Yaşam emirleri sıralamıştı. On emir benzeri…. İçimde bunu hissettim!

Şehre ilerledikçe. Ve bilindik. İnsan yaşamının içine girdiğimde.  Her şey bana bir başka görünür oldu. Belki. Ben de başkalarına. Etrafa farklı görünmüşümdür. Bunu bilemiyorum. Ama şunu anlamıştım. Ben bir başka olmuştum. Başka biri oluyordum. Ve başkalaştığımın da farkındaydım.. Çok garip bir duyguydu bu!

Montaigne söyler ya, “Başkalarına olduğu kadar, kendimize de yabancıyız” diye. Sanırım ben. Kendimle olan bu yabancılığı aşma yolundaydım. İçimde. Köşeye itilmiş. O çocuğu. Yani “asıl” kendimi çıkarıp. Onunla yüzleştikçe. Kendimin. Kim ve ne olduğumun. Yani özümün. Farkına varıyordum.

Bana ne oluyor? diye sorup. Kendimi anlamaya çalıştığımda. Farkettiğim şey. Düşüncelerimin. Daha doğru bir ifade ile. Olaylara bakış açımın. Ve olaylara. Baktığım yerin. Değiştiğiydi. Olup biten herşeye. Hayatın “Yabancılaştırdığı” insanların. Büyükler dünyasından değil. Masumiyetin anavatanından. Çocukluğumdan bakıyordum. Ama. Bir tek bu! Yani. Bakış açılarım değişip de. Başka bir noktadan bakınca.. Gördüklerim. Yorumlarım. Değerlendirmelerim. Yani düşüncelerim… Bunların hepsi. Tümüyle  değişiyordu..

Kutsal kitap: “..çünkü o, içinden nasıl düşünürse, kendisi de öyledir..” diye yazar. Shakespear ise: “ İyi veya kötü diye bir şey yoktur. Düşünce onu öyle yapar” der. Yani. “Düşünce” denilen şey. Her şeyi başlatan. Böylesi bir güç! Ama belki de farkedemediğimiz. Düşünceyi doğuran. Düşünceleri şekillendiren şeyin. Bakış açılarımızdan başka bir şey olmadığı! Ve herhalde. Ve sanırım ki. Bende değişen de buydu.

Artık… Hayatı biraz tanımış. İnsan hayatının ilişkileri içinde yoğrulmuş. Belirli şartlanmalarla şekillenmiş. Belirli önyargılarla yüklenip. Kalıplanmış.. Biri gibi değil. O çöl gecelerinden sonra. Artık. Çocukluğumdaki ben gibi düşünüyordum. Hayat hep aynıydı belki. Ama ben. Hayata ve. Hayatın olaylarına. Çocuksu bir ruh hali. Çocukça bir bakış. Belki güncel yaşamla. Çok da uyumlu olmayan. Ama bana. Huzur veren. Ve beni özgür kılan. Bir düşünceyle bakıyordum artık.

Önüme bakıp. Plan yapsam da. Hayatın planlarına da fırsat veriyordum. Zamanı saymaktan vazgeçiyor. Zamanın akışına teslim olmuyordum. Engellerle karşılaşsam da. Zorlamıyor. Yanlarından geçiyordum. Mantık kadar. Belki de daha fazla. Duygularımı kullanıyordum. Çok şeyi sorgulayıp duruyor. Ama asla yargılamıyordum… Anladıklarımı görmek yerine. Gördüklerimi anlamaya çalışıyordum.. Karmaşalar içine düşüyor. Ama girdabına  kapılmıyor. Kalıplara da sığınmıyordum… Ben buydum! Az bir değişiklik miydi bu!

Abede’ nin. Bombalarla yıkamadığında. Tam olarak. Hedefe koyduğu da buydu! Düşünceler… Kendi bakış açısına direnen görüşleri. Ama bu kez. Uçaklarla değil. Başka araçlarla sinsi yollarla. Bombalıyordu abede… Nitekim.

Kampüsteki lojmana dönüp. Odama girdiğimde. İlk iş olarak. Masanın üzerinde bırakmış olduğum. O günlerde. Dünya ile tek iletişim aracım olan.  Transistörlü radyoyu. Aldım. Açtım… Karşıma. Hep dinlediğim VOA kanalı çıktı. VOA yani “Amerikanın Sesi”… Açar açmaz da. Yumuşak sesli bir spikerin sözcükleri. Bir makinalı tüfeğin kurşunları gibi. Düşüncelerimin üzerine yağdı…: “ Tripolide taş üstünde taş kalmadı!” “Halk ayaklandı!” “Lider ülkeyi terketmeye hazırlanıyor!”….

Aynı yayın. Aynı kelimelerle. Tüm gece sürüp durdu.

Bir şeyleri bekliyorduk da! Bu kadarını beklemiyorduk… Diye düşündüm. Ertesi gün. Olup bitenleri görmek. Durumu anlamak için. Biraz da tedirgin bir hal ile. Sokaklara indim. Mahallelere girip çıktım. Arkadaşlarımı aradım. Sorup sorguladım… Evet. Kepenkler inikdi. Belki. Daha az sayıda insan ortalıktaydı. Ama hayat. Her yerdeki hayat. Olduğu gibi sürüyordu…

Sonrasında da. Anladım ki. Ve gördüm ki. VOA da anlatılanların. Neredeyse hiçbiri doğru değildi. Ama hiçbiri!… Gerçeğin yerine. Yeni bir oyun çatılmış. Gerçek gibi. Tüm dünyaya anlatılıyordu. Bugünlerde bu yalanları. Marifet sayıp. Buna “Algı yönetimi” diye. Güzel de bir isim veriyorlar!

Eski ben olsam. Sanırım ki. Hep gitmeyi planladığım için. Abede’ ye inanacak. Bir gerekçe bulurdum. Ama “asıl” ben. Tam da o an. Abede ile. Yabancılaşmaya başladı!

Yine ıskaladın abede!

Ama biliyorum artık.

Takiptesin!

Devamı gelecek >>

Önceki yazı: Abede 6 – Kabuk

İzleyen yazı: Abede 8 –

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s