Çırpınış

 

 

Ekerbiçer babama sordu. Beni göstererek. “Bu oğlan senin mi?” “Evet , benim büyük numara “ dedi babam. Büyük numara dediği de. Daha altı yaşındaki ben… Arnavutköyde. Sahildeyiz. O zamanlar. Daha çay bahçesi. Daha bir iki çay masası bile yok sahilde! Sahilde sadece sahil var…. Ekerbiçer. Ki o. Türkiye liglerinin. Gelmiş geçmiş en uzun boylu futbolcusu idi. Babamın arkadaşı. Benim de  Mehmet amcam. Kolumdan tuttuğu gibi. Beni denize fırlattı. Havada uçtuğumu hatırlarım…

Okumaya devam ediniz >>

Ekerbiçer. Öncesinde. Bana bakıp: “Hadi yüz de görelim!” demişti. “ Yüzme bilmiyorum” diye fısıldamıştım…. Der demez de. Kendimi havada buldum. Gerçekten. Havada uçtuğumu sandım.. Bir türlü suya düşemediğim. Geçmişti aklımdan… Kollarım bir tarafta. Bacaklarım ayrı taraflarda. Havada asılı gibi… Tabii ki. Daha Newton’ u tanımıyordum. Onun bulduğu yerçekimi. Yasasını da bilmiyordum. Ama ben bilmesem de. Ve birileri de. Çok sonraları, “Fizik derslerine ne gerek var” dese de.. Newton yaşamıştı. Ve yerçekimi de vardı. Sonuç olarak da. Dünya. Öküzün boynuzları üzerinde değildi… Ve işte sonra. Bu yerçekimi etkisi ile. Denize düştüm. Su ile temas. Deniz ile ilk kucaklaşmam! Yaş beş.

Ardından. Tabii ki. Altı yedi metre derinlikteki suda. Dibe doğru yolculuk. Aşağı kayar gibi giderken. Bir umutla. Yukarı baktığımı hatırlarım. Bir ışık huzmesi. Kırıla kırıla gelen; Ve kırpışan su baloncukları. Doğup doğup yok olan. Yeniden ve yeniden oluşan… Saliseler içinde. Dibe doğru süzülürken. Bu tabiat olaylarına dalmışken.. Nefes alamadığımı hissettim… Bu hiç olmamıştı. Bir ilkti… Daraldım. Ve. Çırpınmaya başladım. Çırpınmak. Yani. Çaresiz bir şekilde. Ellerini kollarını sallamak. Çırpınmak. Yani ne yapacağını bilememek! Amaçsızca. Biraz da. Can havliyle. Çırpınmak. Sonuç olarak. Bir tür cahillik… Ama bu. Suda çırpınmak.  Bunun bir de. Bataklıkta olanı var. Bataklıkta çırpınış var. Bir kaç ince dal parçasına. Uzanıp. Tutunmaya çalışmak. Tutundukça kırmak. Kırdıkça. Daha da batmak.. Böyle olur. Hep böyle!

Allahtan. Sahiden Allahtan. Laf olsun diye değil! Yani Tanrı. Tabiatı böyle yarattığı için. Biri bana yardım ediyordu. Aşağıdan yukarı doğru itiyordu. Halbuki aşağıda kimseler de olamazdı. Tabii ki. Bu bir tür. Çocuk cahilliği… Yok aslında! Cahillik diyemem. Çocuk cahil olmaz! Eğer olacak ise. Ancak. Büyükler cahil olur! Evet buna. Çocuk bilmezliği diyelim. Benim bilmezliğim. Çünkü henüz. Suyun kaldırma kuvvetini bilmiyordum. Arşimed’ i de tanımıyordum. Duymamıştım. Ama ben duymasam da. Arşimed yaşamıştı. Ve su. İçine gireni. Yukarı kaldırıyordu. Sonradan öğrenecektim ki. Bu bilimdi. Yani. Doğanın kurallarını keşfetmekti… Sonradan anladım ki. Doğanın kurallarını koyan da. Tanrı idi, eğer varsa… Ve en sonunda da kavradım ki. O. Biz insanlardık. Doğayı. Önce kullanan. Sonra sömüren. Ve Tanrının doğa kurallarını yok sayıp. Tanrı adına. Doğa ötesinde hayatlar vadeden…

Suyun kuvveti. Beni kaldırırken. Ben de suyu aşağı itince. Yukarı doğru yükseldiğimi farketmiş olmalıyım. Tamamen içgüdü. Tabiat ile. Bir çocuğun yardımlaşması. Önceden öğrenilmiş, hiç bir şey yok. Yüzme öğretmeni yok! Yüzme okulu yok! Yüzme gözlüğü. Yüzme paleti yok! Bana sorsanız. Tabiattan öğrenilecek hiç bir şey için. Hala da gerek yok! Bu bir. Kendiliğinden yardımlaşma! Hepsi de bu! 

Ama işte bu. Bataklıkta olmuyor. Tertemiz su. Adım adım. Kirletilince. Ve giderek. Hiç farketmeden. Önce çamur. Sonra da. Bataklık haline getirilince. Bir an geliyor. Artık. Su hiç birşeyi kaldıramıyor. O yaratılan çamurda. Bir insan. Kim olursa olsun. Kendini ne sanarsa sansın. Çırpındıkça batıyor. Türk özdeyişi. “denize düşen yılana sarılır” der. Ama bu artık bir bataklık. Bu batakta. Yılan bile yaşamaz! Varsa bile. O da birlikte batar. Ve bu bir kural. Doğanın özdeyişi. “Ne kadar çok çırpınırsan, O kadar hızlı batarsın“. Bataklık yutar! Hep yutar!..

Denizin içinde yükselirken. Önce. Yansıyan ışık demetleri arasında. Dalgalanan. İnsan gölgelerini farkettim. Giderek büyüdüler. Giderek belirginleştiler…. Ve nihayet. O an geldi. Başım. Suyun üzerine çıktı. Deriiiiin bir nefes aldım. Sonrasında. Bir kaç nefes daha. Kesik kesik. Bu anı da  çook iyi hatırlarım… Önce bir kendime geldim. Sonra. Bir kaç kulaç. Çırpınarak. Yakındaki. Kıyıya bağlı. Kayığa tırmandım… İpini çekerek. Kıyıya yanaştırdım. Babam, sahilden elini uzattı. Tuttum. Beni çekti. Kıyıya çıktım…

Babam gülerek başımı okşadı.

Ekerbiçer: “Gördün mü, artık yüzüyor!” dedi….

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s