Yeni Yıl 2 – Hiçlik

 

Bu dünyada her şey boşuna. Hayat. Uçsuz bucaksız bir sonsuzluk. Ve derin bir boşluk. Bir insan olarak. Geliyorsun ve gidiyorsun. Hepsi bu… Van Gogh’ a göre. Böyle bir hayat. Bitmeyen bir “hüzün”. Pascal’ e göre ise. Büyük bir “haksızlık”… “..bilmiyorum dünya nedir. Ben kimim bilmiyorum… Ben korkunç bir tarzda her şeyden bihaberim … “ der Pascal… Ama. Hemen yanlış düşüncelere de kapılmayın!..

Devamını okuyunuz >>

Demiyorlar ki. Hayatı boş boş yaşa. Demiyorlar ki. Hayatı. Terket bırak. Hayır! Demek istedikleri bu değil…Bakın Van Gogh’ un eserlerine. Okuyun Pascal’ in “Düşünceler” ‘ini. Görürsünüz.. Onların söyledikleri. Benim de demek istediğim. Anla ki. Bu evrende bir yolcusun. Kim olursan ol. Yine de. Hancı değil. Sadece Bir yolcusun. Yolculardan birisin. Söylediğim bu. Yani. Bu dünyada. Gelip de kalacakmış gibi değil. Gelip de gidecekmiş gibi yaşa!.. Her yıl başı gecesinde. Bir dua gibi. Kendi kendime tekrarladığım da bu! Başka bir şey değil!..

Sonrasında. Bir başka soru belirir zihinde: “Sonsuzluğun. Bu kısacık anında. Bu bilinmez boşlukta ne yapmalı”? Kısacası.”Bu hayat nasıl yaşanmalı? Leibnitz’ e kulak verecek olsak. Üç asır öncesinden… “Dünyamızın. Mümkün olan dünyaların en iyisi ” olduğunu duyarız. Duyarız ama..

Bugüne bakınca. Öyle bir dünyaya vardık ki! Öyle bir dünyanın içine açıyoruz ki gözlerimizi. Gördüğümüzü hayat sanıp. Aldanıyoruz. İnsanlığın. Doğadan iyice uzaklaşıp. Hayatın kendisine. İyiden iyiye yabancılaştığı. Sahte mi sahte. Bir köpük gibi duran. Bir oyun düzenine hayat diyoruz. Kandırılıyoruz.…

Bakma! Bu kadar çok söz olduğuna. Bu kadar çok gürültü. Bu kadar yüksek. Ama o kadar da şekilsiz binalar. Tapınaklar. Mabetler.. Bakma bu telaşa. Çok çok hızlı trenlere. Akıllı arabalara. Gökteki demir yığınlarına. Beton beton taş yığınlarına. Aydaki ayak izlerine. Göz kırpan uydulara… Doldurma hayatını uyduruk cisimlerle. Ve sanma ki. Tüm bunlarla. Hayat doluyor! Aslında tüm bunlar. Hayatı boşaltıyor.

Bakma tüm bu karmaşaya. Koşuşturmaya. Toplanıp da. Sanki dünyayı kurtarıyor. Sanki insanlık için uğraşıyor… muş gibi gevezelik yapıp. Süslü süslü Konuşup. Gösterişle dağılan insan kalabalıklarına… Kanma! Yüce mi yüce ünvanlara. Bol yaldızlı ödüllere. Güç törenlerine… Kızma sakın. Tüm buralarda. Rol kapmak için çırpınan. Kibir küpü. Ruhu çürük. Aklı ezik varlıklara… Asla unutma. Her zaman hatırla! Her şey. Herkes için. Bu kadar basit ise. Yani bu hayata. Sadece geliniyor ve. Sadece gidiliyorsa. Sorsana bi kendine. “Tüm bu tuhaflıkları yaşamaya. Mahkum muyum ben?” diye.. Sorsana!

Her yıl başında. Ben. Bir şekilde sorarım. Ve her seferinde. Biraz daha güçlü bir şekilde. Kendi kendime. “Neden mahkum olayım ki!” diye fısıldarım… Sonuçta. Her bir yıl. Bu dünyaya. Bu maskeli hayata. Biraz daha aykırı kalırım. Kaldıkça da. Biraz daha fazla özgürleştiğimi anlar! Her seferinde. Bu köpük ama ağır hayatın. İçime yüklediklerinin. Bir bir. Beni terkettiklerini hisseder. Hafiflerim…

Der ki Mevlana. “Boşluğu dolduran hiçliktir”. “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken. Sen hiç ol… Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil. İçindeki boşluk ise. İnsanı ayakta tutan da benlik zannı değil. Hiç’lik bilincidir.

Yani konu. Hayata hakim olmak değil. Hayata karışmak. Boşluğu doldurmaktır… Konu. Doğaya hükmetmek değil. Onun bir parçası olduğunu kavramaktır.…

Haydi kalk! Küçük bir köşe bul. İstersen bulursun! Toprağı ek biç. Yeni yeni kızaran domatesi kokla. Üzümden şarap yap. Doldur fıçılara. Gülden gül suyu yap. Doldur çanaklara. Çağır dostlarını. Eğlen. Dans et. Şarkı söyle be kardeşim… Söz üstüne söz katıp. İnsanları birbirine düşüreceğine!..

Küçük bir köşe bul! Karıştır kitap sayfalarını. Kimler ne yaşamış. Kimler ne düşünmüş. İnsanı. Dünyayı anla…Çekil bir köşeye. Kara kalem resimler yap. Çıkar cebinden mızıkanı. Çal kardeşim… Yalan üstüne yalan katıp. Huzuru bozacağına!.….

Bir kum tanesinin. Bir meşe palamutunun sırrını merak et. Ayaklarına. Ellerine. Aklına güven. Yürü. Koş. Sıçra. Düş kalk. Atla. Git kardeşim. Git uçurtma uçur. Git sek sek oyna. Çocuk işidir deme… Karanlık mahzenlerde. Oyun üstüne oyun kuracağına.!…  

Sonsuz bir evrende. Sonlu bir hayat. Boş geliyordur belki. Gelmesin! Bu boş hayatı varlığınla doldurmak. Ve hayatla bütünleşip. Hayat ve sen. “Bir” olup. Dünyayı ve doğayı. Kendi içine doldurmak. İşte bu senin elinde… İnsanlığının farkına varıp. Evren içindeki küçüklüğünü. Acizliğini kavramak.. Kendini. Evrendeki tüm maddelerin. Çiçeğin. Denizin. Taşın. Bir parçası olarak görmek. Duymak… Bu senin elinde. Yani. Seni şişirip. Sahteleştiren. Ego’ ndan kurtulup. Ben kavramını terkedip. Bir “hiç” olmak. Gün be gün. An be an. Hiçleşmek. “Hiç” oldukça da. Benliğini. Hayatın içinde eritmek. Giderek daha fazla. Kendini heryerde hissetmek. Dünyanın heryerinde. Hayatın herşeyi olmak. Hayatın kendisi olmak.

Bu senin elinde…

Önceki yazı : Yeni Yıl 1 – Boşluk

Yeni Yıl 2 – Hiçlik” üzerine bir yorum

  1. Sevgili Haluk, dehşet güzel bir yazı. Akıcı. Şiir bu aslında. Yaşama sevinci dolu bir şiir. Ellerine ve beynine sağlık. Yazmaya devam.
    Turgut

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s