Kulüpte hazırlık maçı

hazırlık

 

İlk 100 gün önemli. Çünkü ilk 100 gün ilk izlenimdir. Yönetim sahneye çıkar. Herkes izlemeye başlar. Taraftar da, genel kurul da, kamuoyu da. Taraftarı biliriz. Hepimiz taraftarız. Kulüplerdeki genel kurullar ise çoğu zaman tartışmalı bir ortamdır. Gergin. Eleştirmeye hazır. Tetikte. Bazan da sanki pusuya yatmış gibi. Bunun için ilk günler fırsattır yeni yönetimler için. Şanstır. Neden mi?

Okumaya devam et –>

Eleştiri değil izleme zamanıdır çünkü. Sözler tartılır. Davranışlar yorumlanır. Akıllardaki sorulara cevap aranır. Yönetim, konulara hakim mi? “bak bu fikir güzel işte”! Ekip uyumlu mu, sağlam mı? “ şimdiden de fire verilmez ki “! Yönetimin yaptığı tercihler gözlenir. Hatta, kullandığı sözcükler bile. “ Yahu böyle de söylenmez ki  ”O zaman, ilk 100 günün sırrı nedir? Nasıl davranmalıyız?

İlk 100 gün, bir hazırlık maçıdır. Oyunu anlarız. Oyuncuları tanırız. Formül basittir: Sus,dinle. Dur,yapma. Bekle, anla. Çünkü, tüm konuşulan, tüm yapılan iz bırakacaktır. Derin izler. Kolay kolay da silinemeyecek izler. Boşuna söylememiş Eflatun, “ başlamak bitirmenin yarısıdır” diye. Başlanmış olduğu için değil. Başlangıçın iyi olması gerektiği için. Ve hepimiz biliriz ki, gömleğin üstteki ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider. Bu farkedildiğinde ise, çoğu kez, son düğmeye gelinmiştir bile. “Hay Allah!

İlk 100 gün önemli. Yalnızca izleyenler için değil. Yönetim için de önemli. Hazırlık zamanı çünkü. Geçmiş ve gelecek gözden geçirilecek. Etrafa bakılacak. Ama bu kez kulübün içinden. Ve sorumluluk alarak.

Hazırlık nasıl olacak? Altı soru var cevap bekleyen.

İlk soru şu : Neredeyiz? Tamam, kulübü ve işi anladık. Ama bu yetmez. Şimdi de öncelikle, içinde bulunduğumuz durumu anlamalıyız. Elimizde neler var? Mali durum nasıl? Çalışanlar mutlu mu? Kimlerle ne sözleşmeler yapılmış? …vb bir dizi soruya cevap aramalıyız. Yani mevcut durumun resmini çekmeliyiz. Önyargısız bir resim. İlk günden yapılacak iştir bu. Resim dışardan göründüğü gibi olmayabilir. Daha iyi ya da daha kötü. Bu resmi övmekle ya da yermekle vakit geçirecek de değiliz.

Tabii ki ders çıkaracağız olmuş bitmişlerden. Ama, hepsi bu kadar. Şikayet değil! Şikayetler giderek bahane olur. Bahaneler bizi geçmişin çukuruna iter. “Eğer çukurda isen, kazmaya devam etme” der , sessiz film döneminin sanatçısı Will Rogers. Zaten, “Başkalarının başarısızlıkları üzerine, başarı inşa edilemez” ki. Önceden ne olmuşsa olmuş! Bilmeliyiz tabii. Ayrıntısına kadar. Ama enerjimizi buralarda mı harcamalıyız? Çukurda ne işimiz var? Geleceğe tırmanmak varken. Konu, yarınlar için, bizim neleri nereye kadar yapabileceğimizdir. Beklenen de budur. Bu, yönetim kurulunun yola çıkış noktasıdır.

İkinci soru şu: Nereye gideceğiz? Mevcudu biliyoruz. Hangi sonuçlara ulaşabileceğimizi de öngörebiliriz artık. Sportif sonuçlar ve ticari sonuçlar: Sponsorluk pazarından alınacak pay; Kazanılacak yeni taraftar sayımız; Uluslararası başarı endeksimiz.. vb gibi. Kulüp olarak ana hedeflerimiz . Yani kulübün performans tarifi. Yönetmek sonuç almak ise, hedefleri tanımlamadan nasıl yönetebiliriz? Çin asıllı amerikalı düşünür Deng Ming Dao ‘nun dediği gibi “ Okçu nedir ki, hedef olmadan”. Ve “eğer bir hedefimiz yoksa, o hedefe nasıl varabiliriz” ? Hedefsizlik. Yarınları göremediğimizin itirafı değil de nedir!

Bu hedefler, aynı zamanda Yönetim Kurulunun da performans tanımı tabii ki. Sayısal sonuçlar bunlar. Lafazanlığa yer yok! Yönetim Kurulu bunlarla değerlendirecek kendisini. Yoksa  düşünmüyor mu kendisini değerlendirmeyi? Ne planladık, ne oldu? Genel kurul da, yönetim kurulunu, öncelikle, bunlarla sorgulayacak. Ne bekliyorduk? Sonuçlar konuşulamayacak da ne konuşulacaktı genel kurullarda? Direkler pembeye boyansın mı? Pereira’ ya ne ödeniyor ? Van Persie gidiyor mu, kalıyor mu? ..

Sonuçları ortaya koymalıyız ve sorgulamalıyız. Bu“ hesapverebilirlik” ilkesi. Sonuçları karanlık odaya hapsedemeyiz. Üzerlerine de kilit vuramayız. “Bize güvenin, biz ne yaparsak iyidir” diyemeyiz. Bu bir güven konusu da değil zaten. Bu bir kurum olma ve kurumsal davranma konusu. Kurumsal başarıların temelinde, kurumsal yaklaşımlar vardır. Kurumların ömrü kurumsal davranışlarla uzar. Bireysel mucizelerle değil.

Yönetimin, bugünü yönetebilmesi için , “neredeyiz ve nereye gideceğiz?” sorularını açıklıkla cevaplamış olması gerekir. Ama bu sadece başlangıç. Tesbitlerin ve öngörülerin genel kurula açıklanması  kaçınılmazdır. Yani “paylaşım“. Hatta onlarla birlikte yapılması. Yani “katılım”. Aksi durumda genel kurul ile yönetim kurulu arasındaki iletişim, söylentiler üzerinden ilerleyecektir. Binbir surat gerçeklerle. Bu medya için tükenmez bir kaynak olurdu; Ama kulübü yorar. Yönetim kurulunu da yıpratır. Söylentilere karşı defans. Tek kale maç gibi. Bu maç kazanılamaz. Kurum kaybeder. Bu nedenle tesbitler ve niyetler, daha ilk adımda paylaşılmalıdır. Gerçekler daha ölmeden. Bu davranışın adı “şeffaflık yani açıklık” tır. İkinci temel ilke.

Bir kulüpte, gerçeklerin sahibidir yönetim. Gerçekler. Gün gibi aydınlıkta tutulmalıdır. Teslim edilmemelidir gece karanlığına. Unutmamalıyız İngiliz şair Bourdillon’ un deyişini: “gecenin binlerce gözü vardır. Ama gündüzün sadece bir tane”. Gerçek bir tanedir. Gerçek sorumluluğumuzdur. Gerçek hedeflerle başlar.

Ama hedeflerle bitmez.

>> Devamı gelecek

Önceki yazı: Kulüpte ilk 100 gün

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s