Matah

 

Gazetelerin spor haberlerine göz atıyordum. Birden aklıma düştü. Bir isim, bir resim çağrıştırdı sanırım. Tek bir sözcük. “Matah”. Önceden, bir şekilde söylenmiş ve yazılmış olmalıydı. Aklıma gelecek başka sözcük mü yok! Demek zamanında takılmış zihnime. Matah. Biliyorum, “matah” iyi olan bir şeyi anlatır. Ama bu yazıda değil! Burada, ben matah deyince, iyi olmadığı halde, kendini iyi sananı anlıyorum. İyi olmayıp da iyiymiş gibi görüneni. Kendini iyiymiş gibi göstereni. Kendini iyi olarak sunanı. Yani “güya-matahmış” anlamında. Bunlar geldi aklıma. Matahlık oynayanlar.

Okumaya devam et

Matahlar her yerde yeşermez. Matahlık oyunu da her yerde oynanamaz. Bazı şartlar gerekir. Nedir onlar?

İlki, iyi olmayanı iyi gösterecek algı aracıları. Yani insanları belli yönde düşünmeye sevkeden insanlar. İyi olmayanı iyi olarak anlatmakta çıkarları vardır çoğu zaman bunların. Kimi zaman da kör sadakat. Gönüllü kulluk demeye dilim varmadıda.

İkinci şart algı yaratma araçlarıdır. Bunlar, her tür iletişim kanallarıdır. Donanımdır, aletlerdir. Televizyon gibi. Sosyal medya mecraları gibi. Afişlerdir. Toplantılardır. Raporlardır. Güya-İyi’ yi topluluklara ulaştıracak, insanların zihnine ısrarla yerleştirecek, çakacak araçlardır bunlar. O kadar ki insanlar düşünmeye bile vakit bulamasınlar. Ve sunulanı kabul etsinler.

Ancak bunlar yetmez matah oyunu için! Asıl belirleyici olan üçüncü şarttır.

Bu üçüncü şart, iyi olmayanı iyi sanacak insan ve topluluk algısıdır. Böyle bir topluluğun varlığıdır. Ki burada da yeterince olgunlaşamamış bir topluluk söz konusudur. Yani hafiften düşünce tembelliği olan bir topluluk diyelim. Kısmen de kişilik zaafları. Bu tür topluluklardaki insanlar düşünmezler. Öğrenmezler. Soru sormazlar. Peki ne yaparlar? Sadece etkilenirler. Onları etkilemek için herşeyi kullanabilirsiniz. Kavga ediyor gibi naralar atarak konuşabilirsiniz mesela. Etkilenirler. Veya, duygularını yaşıyormuş gibi sağı solu tekmeleyebilirsiniz. Etkilenirler. Yüzünüzü eğer büker, olmayan biriyle boks yapar gibi el kol sallayabilirsiniz. Etkilenirler. Mantık çalışmaz zaten. Etkilenmeye şartlanmışlardır. Sunulanın peşinden giderler. Giderler ne kelime, koşarlar. Körü körüne. Evet. Önemli olan bu. Körü körüne.

Burada, bir dördüncü şarttan da söz etmek gerekir. Matah’ lar kendilerini pazarlamayı iyi bilirler. Aslında, kendilerine ticari meta muamelesi yaparlar. Yani Alınıp satılabilirler. Sakın ola ki söylemlerine kanmayın. Çoğu kulaktan duymadır. Dibi olmayan yapıştırmalardır. Ve niyetlerine uymaz. Aslında matahlar ticaret malıdırlar. Tabii ki böyle görünmezler ama..Sonuç olarak, kendilerini piyasaya sunarlar. Zaten matah sözcüğüde, arapça “meta” ‘ dan türemiştir. Matah sözcüğünün içinde, “iyi” olmak kadar “para ederlik” de vardır.

Geçmişte bir zamanlar, kendi dışındaki unsurların da etkisiyle bir iki başarı yakalayıp da onunla geçinenler. Başkalarının yaptığı hiçbirşeyi beğenmemekle kendini var edenler. Ya da diğerlerinin birikimlerini sahiplenip başarılı görünenler. Ama bir türlü de başarının arkasını getiremeyenler. Sonra da, cahil cesaretiyle şişinip “matah” işler yaptığını sananlar. Gösterişli davranışlarla, algı yaratanlar. Kulaktan duyma bir iki sözcükle toplum kahramanı olmaya kalkanlar. Yani aldatanlar. Matah bunlardır. Topluluk yeterince geri ise, bunlar, yeteneksizlik düzeylerinin çok çok üstlerine çıkabilirlerlar. Sonra da topluluğa üstten bakarlar.

Burada belki “cahil cesareti”nin getirdiği dürtüden de söz etmek gerekebilir. Çünkü, matahın ilerlemesi için, topluluğun cahilliği yetmez tek başına. Yetenek yetersizliği durdurmamalıdır matahı. Yeteneksizlik düzeyini aşmalıdır. Bunun için de cesaret gerekir. Bu cesaret, iyi’nin ve doğrunun ne olduğunu bilmemenin cesaretidir. Yani cehaletin cesareti. Cahilliğinin farkında olamayacak kadar cahil olmanın verdiği cesaret. Matah budur!

Matah’lar yalnızca tehdit değil, aynı zamanda zararlıdırlar. Çünkü, hem iyi değillerdir, hem iyi sanılırlar, hem de iyinin önünü keserler. Bunlar büyük kibirleri ve ilişkileriyle ayakta durmaya çalışırlar. Sakın küçümsemeyin onları. Kalırlar da! Giderler ama yine gelirler. Giderler, gelirler…

Ama Voltaire’ in üçyüz yıl öncesi koyduğu teşhis alınlarına yapışmıştır bir kez “küçük insanların büyük kibirleri olur”. Gün gelir, bu kibir onları götürür. Dönmemek üzere. Silinirler.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s