Önemli olan nedir bilir misin? Kimlerle ve nelerle hangi resmin içinde olduğun. Bu seni ele verir! Ne söylersen söyle. İstediğin kadar dil dök. Resim seni ele verir. İnsanlar için de, eşyalar için de .. Köpükler saça saça ve bata çıka ilerleyen taka mesela. Tabiat resminin ayrılmaz bir parçası gibidir. Hiç de iğreti durmaz. Yerine yakışır. Ben buraya aitim der. Akıntıburnunda, rüzgar ve dalgaların ortasında çırpınan bir taka görmezseniz eğer…
Okumaya devam et –>
Görmezseniz eğer, bilin ki, resim tamam değildir. Bir boşluk vardır. Bir şeyler eksiktir. Bunu ancak resmin içinde yaşayanlar hissedebilir. Nedir bu resim? Bir taka. Çırpınan bir bayrak. Uçlarından hafifçe yırtılmış. Bir kaptan. Yüzünde derin hayat çizgileri. Saçları uçuşuyor. Martılar. Takanın üstünde, sağında solunda adeta dans ediyorlar. Çuvallar. İçlerine tıka basa kum doldurulmuş. Takanın yanında yıpranmış araba lastikleri. Lastiklere asılmış yeni yetme çocuklar. Resim budur. Eksiksiz olanı. Gelin de bu kaptanın yerine, bir yatın güvertesinde güneşlenen bir denizciyi oturtun mesela. Olmaz! Türk bayrağının yerine çekin bir amerikan bayrağı.Uymaz! Kaldırın lastikleri; yerine küpeşte fitili geçin. Bozar. Herşey beraber olduklarıyla bir anlam taşır. Lastikler de öyle.
Lastik deyip de geçmeyin! Takaların sağında solunda sallanan o eski lastikler var ya! Bir arabada tekerlek olabilirlerdi. Ya da bahçede bir saksı. Bir depoda hurda yığını. Ve daha birçok başka şey. Ama bize arkadaş oldular onlar. Takalar uzaktan görününce, önce asılı lastikler var mı diye bakardık. Bir arkadaşı bekler gibi. Sonra da küçük mü, büyük mü diye. Bir de asıldıkları yüksekliğe. Bazan, yakalanmayacak kadar yüksekte olurlardı. Bizi bu tabiat resmine bağlayan bu lastiklerdi. Onlar olmasa bizim ne işimiz olabilirdi takalarla. Olsa olsa seyrederdik geçişlerini.
Yalnızca sahilde denizde değil. Gün içinde. Heryerde. Çocuk sohbetlerimizin konusuydu onlar. “..keşke lastikleri bırakmasaydık; Küçüksuya kadar giderdik!” derdik mesela. Düşüncelerimizde taşırdık onları. Evde, sokakta, okulda. Konu tüm mahallelinin konusu olurdu. Annem: “komşular seni yine takaların peşinden koşarken görmüşler…” diye hafiften uyarırdı beni. Ama , üsluba dikkat edin lütfen. Uyarırdı ama engellemezdi asla. Öğretmen de öyleydi: “..takalara dikkat edin, tehlikelidir. Çok yaklaşırsanız sizi aşağıya çekerler” derdi. Hepsi bu! Çocukluk keşiflerimiz hiçbir zaman engellenmedi. Yasaklanmadı. Kendi yarattığımız oyunlarla kendimizi bulduk. Kendimizi denedik. Kendimizi tanıdık. Şimdi sizler de, “Şu cocukların da konuştukları konuya bakın!” diyorsunuz değil mi? Demeyin! Dalgalı sularda, o lastiklere asılırsanız eğer… Bunu on kere yüz kere yaparsınız eğer. Anlarsınız. Bu yalnızca bir oyun değildir. Oyun sanırsınız. Ama, oyundan çok fazlasıdır! Hayatı yaşamanın sadeliğini bulursunuz bu sularda. Mutlu olmanın derinlerdeki tadını. Bir takanın yolunu bekleyeceğinizi.. Bir amaca bağlanabileceğinizi.. Eski bir lastikle arkadaş olabileceğinizi..
Anlarsınız.
>> Devamı gelecek
Önceki yazı: Büyük Akıntı 11-Takalar
Sonraki Yazı: