Normal 1 – Zamanın Kokusu

İnsanlar babalarından çok, zamanlarının çocuklarıdırMarc Bloch (1886 – 1944 / Fransız tarihçi)

Daha dört beş yaşlarımdaydım. Annem beni. Evin karşısındaki bostana gönderirdi. “Hadi git, Mustafa amcadan ayva al” derdi. Giderdim. Alırdım. Dönerdim… Annem, gazete kağıtlarına sarılmış ayvaları alır. Yanlış duymadınız. Evet gazete kağıdı. O zamanlar, daha her yerde kese kağıdı bile yoktu….  Annem, ayvalardan birini alır, mutfaktaki masanın üzerine koyar. Diğerlerini de. Tel dolaba yerleştirirdi. Teldolap mı? Evet öyle! Daha henüz buzdolabı da yoktu çünkü…Teldolabı. Gazete kağıdı paketi. Bostan ayvası… İşte  o günlerin normali buydu!… Bir de “mutluluk” vardı!

Şimdi merak ettiniz tabii. O ayva neden masanın üstüne kondu diye.. Yeni kuşakların, aklına bile gelmez!.. Söyleyeyim o zaman. Bunun masa ile bir ilgisi de yok! Nereye istersen, oraya koy o ayvayı! Ama neden o açıkta bırakılıyor, diye sorarsan. Cevap basit! ” Ev koksun diye. Ev Ayva koksun diye”…

Söylemeye gerek yok. Ne koyarsan koy. Erik koy. Şeftali koy. Kereviz, salatalık, biber koy… Hangi meyvayı, hangi sebzeyi koyarsan koy. Kapıdan girer girmez. Hepsi evin en uç noktalarına kadar duyururdu kokularını. İşte o günlerin normali buydu.. . O zamanlar “Koku” vardı.  Bir de sevgi. Bir de şefkat vardı!…  

Şimdi ne var? Şimdi ise. Varsa yoksa önce “şekil”. O yetmeyince de, süslü ambalajlar. Yani, gösterişler var! Diğer adıyla da yalanlar ve aldatmacalar var!..

Aslına bakarsanız, kimsenin kokuyu aradığı da yok! Nasıl arasınlar ki! 80 lere doğru doğanlar. O şanssız. O talihsiz kuşak. Eğer ki. Bir köyde olup. Kendileri ekip biçmiyorsa. Sebzenin meyvenin nasıl koktuğunu, bilmezler bile. Bildiklerini sanabilirler. Marketten demiyorum, isterse bir manavdan alsınlar. Aldıkları,  o elmayı, o armutu ısırınca. Burunlarına hafif bir kokumsu gelince. O da gelirse eğer. O an hissettiklerini koku sanabilirler.. Ama, anlayamazlar  ki. Orada ne tat var, ne de koku. Farkedemezler ki. Yıllar içinde önce tatlar gitti. Ardından da kokular uçuverdi.  Sonrasında da merhamet ve vefa duyguları!…

Farkedemezler diyorum, çünkü, gerçeğini hiç tatmadılar. Hiç görmediler, tanımadılar. Okudukları. Duydukları var. Orada burada gördükleri var belki. Ama yaşamışlıkları yok. Onlar. Doğal ortamı. “Organik” uydurmacaları demiyorum! Doğal ortamı. Toprağın toz, kum olmadığı. Doğal Toprak dönemini yaşamadılar. Onlar, tek bir tane çileğin. Tek dal bir kirazın. Tüm  evi dolduran kokusunu nereden bilsinler… Onlar, bir sivri biber ile. Bir köy biberinin farklı kokabileceğini nasıl anlasınlar!… Bir de, Lüks diye pazarlanan bir sitede otururken, eski bir mahallede olmanın sevincini… Nasıl anlasınlar!

Benim kuşağın da anlayamadıkları olmuştur tabii ki. Lise yıllarımda. Knut Hamsun’ un, “Dünya Nimeti” kitabını okurken. Hiçbir şeyi, hiçbir kimsesi olmayan. Cahil bir göçmenin, İzak’ın. Tek başına, elinde tek bir balta ile yola çıkıp. Toprak ile yaptığı çetin mücadeleyi anlayamamıştım mesela. Bu mücadeleden duyduğu hazzı ve keyfi de!… Cahil karısı Inger’le birlikte. Bir bataklığı, çorak, boş ve katı  toprakları. Sabırla, nasıl bereketli, yeşil bir yurt parçası haline getirebildiklerini. Boş topraklara düşen alınterlerinin, onları nasıl mutlu edebildiğini kavrayamamıştım.. Ama, bunları yazan Knut Hamsun’ un hayatını. Yaşadıklarını okuyunca. Ancak o zaman. Yaşanmış derinliğinde yazdıklarını, yaşamış olduğunu, biraz biraz farkedebildim… Biraz biraz! Farkedebildiğim. Sadece bu kadardı!

O dönemin. Binsekizyüzlerin. O topraklarda. Emek. Çaba. Yaprak. Toprak. Mücadele. İnsanlık. Ve iyilik kokan. O “zaman kokusu” nu. Kendimi ne kadar zorlasam da. Hiç bir zaman, tam olarak  hissedemedim..  

Ve bugün, bir zamandır, sorup duruyorum kendime.. Etrafı sarıp sarmalayan. Şu garip koku da nedir? diye….

Devamı gelecek >>

İzleyen yazı : Normal 2 –

Yorum bırakın