Yalnız bir beden. Yerde kıvrılmış. Hareketsiz. Hemen yanıbaşında. Donakalmış bir görevli. Şaşkın… Taş kırıntıları arasında. Kan sızıntısı. Yolunu arayan. Koyu kırmızı bir sızıntı. … Bay X. Yerde yüzüstü. İçinden içinden sayıklıyor. “Neden, acı çekmiyorum? Nasıl oluyor da düşünebiliyorum? Arafta mı kaldım? O yüksek bekleme odasında! Yaşamla ölümün kıyısında. Cehennem ile cennet arasında. Oradamıyım?”…
Okumaya devam ediniz >>
“Bir an içim boşaldı sanki. Öyle oldu. Hissettim bunu. Çatıdan atlayıp da. Yerle buluştuğum o an. Duyularım. Duygularım. Düşüncelerim. Sezgilerim. Vicdanım. Tüm hislerim. Sanki hepsi. Toparlandı da. Terketti bedenimi. Belki de ruh dedikleri budur. Bende olup da. Benim olup da. Fiziksel olmayan herşey. Sanki. Narin bir kuş gibi. Kanatlandı da. Beden kafesimin aralanmış kapısından. Süzüle süzüle çıktı. Ve yükseldi”.… diye düşünedururken.. BayX..
Yarım açık. Tek gözüyle farketti ki. Bedeninden sıyrılan ruh. Dalga dalga kanat çırpan. Bir kuş gibi. Kutunun. O büyük kompleksin. Kapısına doğru süzüldü. Girişteki. Büyük kapının ardında. Önce bir gölge oldu. Sonra kayboldu. “Ne yapmaya?” diye mırıldandı kendi kendine Bay X..
Bakındı yarım gözle etrafına. O an. Herşey durmuştu. Hiçbirşey hareket etmiyordu. Ne yürüyen insanlar. Ne dalgalanan bayrak. Ne düşen yapraklar… Heryer sessizdi. Derin bir durgunluk.. Sanki hayat beklemedeydi. Saniyeler geçti ki… Önce. Kanat sesleri. İpekten. Sonra. O derin kutu karanlığından. Kuyu derinliğinden seyiren. Beyaz kuş. Bay X’ in ruhu. Göründü…
Hemen ardından da. İnanmayabilirsiniz belki. Ama. Bir hippi. Evet bir hippi. Elinde bir pankartla. Binadan çıktı… Önce şaşırdı bay X. Bir anlam veremedi. Bir hippi’ nin. Ne işi olabilirdi buralarda. Ve bu zamanda… Onlar. Hippiler. Yarım asır öncesinde kalmamışlar mıydı?… Evet kalmışlardı… O yılları düşündü. Gitti geldi. Taa içinden hissetti. İç geçirdi derin derin. Soluk bir ışık kapladı içini… Artık anlamıştı. “Ruhum hayallerimin peşindeydi” diye düşündü.”… Kutuda hapsolan. Kutuda unuttuğum. Terkettiğim. Özlemlerimi aramış bulmuş. Serbest bırakıyor onları. Kutunun mekanik pençesinden kurtarıyor. Özgürleştiriyor onları…” diye geçirdi içinden… Hippilik hayalleri geldi gözünün önüne. Hippileri bilir misiniz? Tüketime karşı. Şiddete karşı. Savaşa karşı olan… Özgürlüğün, bireyin içinde olduğunu düşünen. 1960 ların “çiçek çocuklar”ı. Natüralist. Ekolojist. Bohem. İşte bunlar. Hippiler! Onları nasıl bilmezsiniz? Kapitalizmin yarattığı tüketim toplumuna başkaldıran. Tabuları reddeden derbeder gençler. Öncü gençler. Hiç bilmez olur musunuz!
Dün gibi hatırlıyordu Bay X. Ergenlik yaşlarındaki. Hippilik özlemlerini… İki kürekli. Küçük bir ahşap sandalda. Geçirdiği geceleri. Ya çıpa atmış. Ya da. Yıpranmış, yosun tutmuş bir iple. Kıyı direğine bağlı. Salınaduran bir sandalda… Dalga hışırtılarını dinleyip. Yıldızları seyrederek. Hippilik hayalleri kurarken. Uyuya kaldığını… Hatırlıyordu. Rüyalar gördüğünü. Önce. Küçük bir bez çadırla arkadaş olup. Kayıp sahilleri keşfetme isteğini. Sonrası belki. Fransız dergilerinde. Resmini gördüğü. Bir basit karavan bulmayı. Olur muydu? Nasıl olacaktı? Ama. Neden olmasındı? Hayal bu ya! Basit. Doğanın içinde. Bazan şurada. Bazan orada. Doğanın olduğu heryerde. Suyun. Ağacın. Toprağın… olduğu her yerde. Geçirilecek günlerin hayali.. Saf, sade bir hayatın özlemi… Hepsini hatırlıyordu…
Ruhunun. O beyaz ipeksi kuşun. O karanlık kapıdan. Çekip çıkardığı. Kurtardığı. Serbest bıraktığı. Buydu. O hippi. O çiçek çocuk. Tüm bu. Unutulmuş hayallerin. Terkedilmiş özlemlerin. Hepsiydi…
Devamı gelecek
Önceki yazı : Kutu 10 – Kon-Tiki
İzleyen yazı : Kutu 12 –