Büyük Akıntı 5 – Köpük

Untitled

 

Aynalar! Akıntının ortasındaki o durgun su parçacıkları. Onları anlamak hiç de kolay değildi biz çocuklar için. Onlara bakmak yetmiyordu. Bunun farkındaydık. Aynaların sırrını öğrenip merakımızı gidermek için tek bir yol vardı: aynaların içine girmek. Bunu düşününce de, bilinmezliğin endişesi sarıyordu içimizi. Bu beynimizin içindeki bir mücadele idi: Merak ile korkunun mücadelesi. Hangisi kazanacakdı?

Okumaya devam et

Büyük Akıntı 4 – Aynalar

akıntı

 

O günkü oyunumuz buydu. Kendimizi akıntının sularına bırakmak ve sürüklenmek.

Nereye kadar? Işte bunu bilemezdik. Kendini bir kez akıntıya koyverdin mi, artık onun sözü geçerdi. Senin kulaçların pek bir işe yaramazdı. Ama yine de kulaçlarımızı güçlendirmeliydik. Yoksa, akıntı ile, gemilerin ve rüzgarın yarattığı dalgalarla nasıl başedebilirdik?

Okumaya devam et

Büyük Akıntı 3 – Dere

IMG_2533

Hayalimiz buydu. Fenerin oradan kendimizi akıntının sularına bırakmak. Ve kendimizi tabiatın akışına teslim etmek. O çocukluk günlerinde tabiatın her parçası bize bir ilham verirdi. Akan su, düşen yaprak,yağan yağmur, esen rüzgar,..Her tabiat hareketi bir çağrıydı bizim için. Bulutlar, kuşlar, çiçekler, herbiri bir davetti. Yalnızca onlar mı? Çatıları uçuran fırtınalar, kara bulutlar, gök gürültüleri. Yatağından taşan dere suları. Bunların içinde de bir heyecan bulur, oyunlar yaratırdık kendimize. Taşan dere de nerden çıktı diyeceksiniz şimdi ! Demiyecek misiniz? Bence demelisiniz! Hiç unutmam. Bir taşan dere macerası yaşamıştım. Sular evlerin arasından koşuyordu adeta. Önlerine katıp sürükledikleri ağaç dalları, yapraklar, topraklarla birlikte buldukları her yol aralığına giriveriyorlardı. Görmeliydiniz!

Okumaya devam et

Alelade Şeyler 1 – Taş

Untitled

 

Yolda ne zaman yerinden gevşemiş bir taş görsem aklıma o gelir.Kısa siyah saçları. Siyah gözleri. Durgun ve masum bakışı…Evlerinin önünde misket oynardık. Kimbilir, belki de onu görebilmek için, misketi orada oynamak isterdim. Evin önündeki yol taşlarla döşenmişti. Arnavut kaldırımı denilen türden. Gri ve siyah renkleri arasında gidip gelen, farklı boyut ve şekillerdeki, biraz da eğri büğrü denilebilecek yamuk taşlar. Aralarında da toprak. Bu taşlardan biri gevşemişti. Çıktı çıkacak. Misketi o taşın üstüne dikerdim. Orada oynardık. Neden mi?

 

Okumaya devam et

Büyük Akıntı 2 – Fener

Untitled

Anlayacağınız, o sıcak yaz gününde yine biz bizeydik, kendimizle ve sokak arkadaşlarımızla birlikte. Hayatın kendisiyle başbaşa. Hayatın içinde. Bu hayatı hergün yeniden ve yeniden şekillendirebilirdik. Istediğimiz gibi. Nasıl hoşumuza gidiyorsa öyle. Kimse bize bizim için bir hayat tasarlamıyordu. Tüm zamanlar bizimdi. İçini istediğimiz gibi doldurabilirdik. İçine istediğimiz her şeyi koyabilirdik. İşte, yazın o sıcak gününü de böyle bir macera duygusu ile doldurmak istemiştik. Rumelihisarı’ndaki fenerin oradan denize atlamak. Açılmak. Kendimizi akıntıya bırakmak. Ve bizi götürdüğü yere kadar gitmek. Neden fenerin oradan diye soracak mısınız?

Okumaya devam et

Büyük Akıntı 1 – Akıntıburnu

 

aknt2

 

Kızgın asfaltın üzerinde yürümeye başladık. Çıplak ayakla… Koymuştuk bir kez aklımıza, o yaz dönemi içinde yapacaktık muhakkak… Yapacaktık ki okullar açıldığında tekrar tekrar anlatacak güzel bir hikayemiz olsun. Belki her seferinde biraz da abartarak. Neden olmasın?

Eğer kendimiz bir hikaye yaratamıyorsak, anlatacak bir şeyimiz de olamazdı. TV dizileri yoktu, çünkü TV yoktu. Gündem kızıştıracak bir spor medyası da yoktu. Herkesin ortak olarak konuşacağı bir şeyleri kimse sunamazdı bize. Ne yapabilirdik ki?

Okumaya devam et