Yabancı 18 – Kiraz Ağacı

Eğer su kaynağı, senin kendi ruhundan fışkırmazsa, susuzluğunu dindiremezsin.” / Wolfgang Van Goethe.(1749 – 1832 / Alman hezarfen, edebiyatçı, siyasetçi, ressam ve doğa bilimci.)

Bana göre. Mutluluk, “kendini iyi hissetmektir” demiştim… Bu nedir? Bu nasıl anlaşılır? diye sormaya kalkarsanız eğer. Derim ki. Unut gitsin bu soruyu! Asla ve asla. Bunu anlamaya çalışma! Bu duyguyu sadece hisset ve yaşa. Bil ki.  Bunu anlamaya çalıştığın an. Düşünceler ortaya çıkar. Mantık çalışmaya başlar. Ve tüm duygular. Adım adım seni terkeder. Düşünmeye başlarsan eğer. Mantık ve akıl, iyi hissetme duygularının hepsini. Siler süpürür..

Ben. Mutluluk için sebep aramamayı öğrendim. Bazı şeyler. Hatta birçok şey.  Nedensiz de mutluluk verir. Farkettim ki. Bir sebep aradığımda. Zaman zaman onu bulabiliyordum. Ama bir bakıyordum! Tam da, sebebi bulduğum  o anda. Mutluluk hislerim kayboluvermiş! Pascal’ ın söylediği de budur sanırım : “Kalbin kendine has nedenleri vardır ki, akıl hiçbir zaman anlayamaz”. Onun içindir ki. Aklımı kullanıp da. Yüreğimi kurcalamaktan vazgeçtim!

Her insan. Şartlar ne olursa olsun. Mutlu olmak  için çaba gösterir!.. Bunun için de. Bir şekilde. Hayat ile bağ kurar. Anton Çehov der ki: “İçinde yaşadığınız dünya ile içinizde yaşattığınız dünya arasında kurabildiğiniz bağ kadar mutlu olursunuz.” 

Ama…. Şunu da eklemeliyim ki! Bu bağı kurarken, can alıcı bir “püf” noktası vardır. O da yola çıkış noktasıdır!…  Hayat ile bağ kurarken. Kimileri dış dünyadaki şartlardan yola çıkar. Kimileri ise. İç dünyasından yola başlar. Dış dünya. İnsanların kurguladığı bir dünyadır. Bir beklenti yaratır. İç dünya ise. Tabiatın oluşturduğu bir dünyadır. Doğallık içerir.

Dış dünyadan yola çıkanlara bakarsak. Ne görürüz?.. Onlar düşünür. Onlar mantık kullanır. “…Şöyle bir meslek seçersem. Kısa sürede para kazanırım”  gibisinden. “.. Şu okulda okursam, çevrem güçlü olur…” gibisinden. Bu beklentiler adım adım artar. Arttıkça da. Bu mantık. İnsanı kendisinden uzaklaştırır. Kendisine yabancılaştırır. Önce birşeylere sahip olma hırsı. Sonra doyumsuzluk ve açgözlülük. Ve sahip olunanları koruma çabası… derken.. Nihayetinde de. Bu mantık. Giderek iç dünyanın hislerini geriye iter. Vicdan. Şefkat. Merhamet. Utanç… Sessizce uzaklaşıp. Kaybolurlar. Duygu kaynağı kurur.. İç dünya bir çöl olur!

Sonuç olarak. İç dünyasını kurutan. İçindeki çocukluğa kulak veremeyen. Dış dünyanın. “Beklentiler Ağı” na takılır. İnsanların kurduğu dünyaya esir olur. Paranın. Koltukların. Ünvanların. Malların. Eşyaların. Gücün. İlişkilerin. Kölesi olur! André Gide’ in, 100 yıl öncesinden gelen ifadesiyle : İnsan, kendi mutluluğuna engel olma konusunda olağanüstü becerilidir”. Bugünün dünyasında da. Tüm bunlar zaten. Büyük bir marifetmiş gibi sunulmuyor mu!

Düşüne düşüne. Ve deneye deneye. Benim öğrendiğim şudur ki. Mutluluk için. Yani kendimi iyi hissetmek için. İç dünyamdan yola başlayıp. Dış dünyaya doğru ilerleyerek. Kendimi iyi hissettirecek tercihleri bulmalıydım.

Bu hiç de kolay olmadı!

Çok kez yanıldım. Tekrar ve tekrar denedim. Yine de yanıldım. Sevdiğim işlerdeki işkolikliğim. İyi hissettiğim yerlerde, iyi hissettiğim insanlarla beraber olmamı engelledi. Yani dengeyi kaçırdım! Ama bu yolda, giderek. Sanırım ki. Kendimi anlamaya. Kendimi tanımaya başladım. Ve iç dünyamın önceliklerini farkettikçe. Dış dünya bağları. Kendiliğinden şekillenmeye başladı.

Artık. Bildiğimi sanıyorum ki….

Ben doğayı, salonlara tercih ederim. Ben sahnede değil. Seyirci koltuğunda olmayı isterim. Ben tenha yerleri. Kalabalıklara yeğlerim. Yürümeyi, oturmaktan daha çok severim. Bana göre üretmek, tüketmekten daha önemlidir. Bir şeyler yapmayı sevsem de. Düşünmek daha çok keyif verir bana. Az konuşur. Az dinlerim. Çok okur. Çok düşünürüm. Teknoloji ilgimi çekmez. Kürekli bir ahşap kayığı. Bir sürat motoruna tercih ederim. Rekabet yapmam. İnsanların yanından. Zorlukların içinden geçerim. Çokluk değil azlık ararım. Karmaşıklık değil sadelik isterim. Bilinmek değil. Bilinmemek tercihimdir…

İşte tüm bunlar. Ve farkedemediğim daha bir çoğu. Ve bunların kendi aralarındaki etkileşimleri. Tek bir noktada odaklanıp. Benim tercihlerime yol açıp. Kılavuzluk yaptı.

Yani,

Benim yönelimlerim. Seçim ve tercihlerim. Etrafımın iyi ya da kötü olması ile ilgili değildir. İyi hissetme hali. Tamamen benim ile ilgilidir. İçinde bulunduğum ortam ile. İç dünyamın arasındaki bağlantı ile. Bu bağlantıdaki “uyum” ile ilgilidir. Bunu belirleyen de. İç dünyamda şekillenmiş olan önceliklerdir.

Benim anlayışıma göre. Herkes kendi yolunu izler. Her insanı. Tabiattaki bir ağaç gibi düşünürsek. Neden kiraz vermiyor diye. İncir ağacını hiç azarlamam. Ama içimden gelerek. İncir den uzaklaştığımı farkeder. Kiraz ağacına rastlamak için yola düştüğümü görürüm…

İnciri de yemem!

Devamı gelecek >>

Önceki yazı : Yabancı 17 – Akarsu

İzleyen yazı : Yabancı 19 –

Yorum bırakın