“Mutluluk kendi ocağımızda yetişir, başkalarının bahçesinde değil.” Douglas W. Jerrold (1803 – 1857) İngiliz oyun yazarı, gazeteci ve mizahçı
Hiç kuşku duymuyorum!.. Bu kadar yaşadıktan. Bu kadar gözlem yaptıktan. Bu kadar okuyup düşündükten sonra… Hele ki o kediyle de tanıştıktan sonra. Emin olun. Artık, hiç bir şüphem kalmadı! Gerçi, şüphe her zaman var olmalı. Ama, bu konuda daha bir kararlıyım. Sizler de. Günlük koşuşturmanın dışına çıkıp. Bir takım hedeflerin peşinden, ısrarla koşmaktan vazgeçip. Omuzlarınıza yüklenen işlerin ağırlıklarından kurtularak. Kendinizle başbaşa kalabilip. Kendi iç dünyanıza yolculuk yapabilirseniz eğer. Bu fırsatı bulabilirsiniz. Emin olun. Sizler de. Adım adım bunu farkedecek… Ve şaşırıp kalacaksınız!
Bir insan olarak. İnsanlık olarak. Evren düzenine yabancı olduğumuzu farkedip. Aykırı olduğumuzu anlayınca! Ben de çok şaşırmıştım! Yıllar süresince. Bu kadar saf olabileceğime inanamamıştım! Evet!. Bir yaprak kadar. Bir kedi kadar. Bir su damlası kadar bile. Dünyalı olamadığımızı kavrıyorum artık.. Varoluşumuza. Ve içine bırakıldığımız ve terkedilmiş olduğumuz bu dünyaya. Sepet sepet sözcük yaratıp. Bir sürü anlam yüklüyoruz. Düşünce tarihi dediğimiz şey bu! Ama. Yarattığımız o çeşit çeşit anlamlarla. Yeni dünyalar kurup. Nerelere varabiliyoruz? Tüm bu çabaların sonunda. Varılan yer. Asıl dünyadan uzaklaşmak değil de ne?….
Düşünmenin zor olduğunu. Düşüncelerin bir hazine değeri taşıdıklarını bilirim. Ama. Bu noktadaki sorun şu ki. Yüzlerce yıllık. Tüm bu düşünceler. Biz insanları hala bir mutluluğa ulaştıramıyor… Ulaştıramadığı gibi. Eski ve bilinen düşünce ve anlamlar. Sandıklardan çıkarılıp. Yeni ve süslü, üstelik de uyduruk sözcüklerle yeniden ve yeniden pazarlanıyor.
Pozitif psikoloji alanında öncü bir bilim insanı olan, macar asıllı Amerikalı psikolog Mihaly Csikszentmihalyi der ki: “Mutluluğun bu kadar zor erişilir olmasının başlıca nedeni, evrenin insanların rahatı düşünülerek tasarlanmamış olmasıdır .“ Yani, bir anlamda, insan mutsuzluğunun sorumluluğunu, Yaradana yüklüyor. Öyle bir yaradan varsa tabi! Bu da bir şüphe!.. Psikolog’un söyledikleri doğru olabilir. Bilemem! Kanıtım yok! Ama öte yandan, insanların kendileri için kurdukları dünyayı görüyoruz. İnsanların yaşadıkları hayata bakınca. İnsanlar dünyasının. Evrenin gerçeklerine uygun olarak tasarlanmamış olduğu da. Bizim gördüğümüz bir gerçek.
Ama yine de. Bu dünyada. Hem de böylesi bir dünyada mutlu insanlar da yok değil! Nitekim, Alman düşünür Goethe’nin şöyle bir gözlemi vardır. O der ki “Mutlu insanlar tanıdım; bunlar sadece ne iseler, o oldukları için mutluydular.”
Ne ise o olmak!,.. İşte, mutluluğun sırrı. Tam da bu iki üç basit sözcüklerin içindedir.
Benim inandığım budur. Ben de. Kendimin ne olduğunu farkettikçe. Beni ben yapan derinlikleri keşfedip. Onlarla yaşayabildikçe. Dışımda olup bitenleri gözlemlesem de. Onlara odaklanıp takılmayıp. Giderek kendim olma yolunda ilerledikçe. Her ne kadar, toplumsal normlardan uzaklaşmış olsam da… Kendimi hep daha mutlu hisseder oldum.
Ne ise o olmak!
Bunu anlamak için. Şimdi tekrar. En başlara, yirmibeş yüz yıl öncesine dönelim. O tarihlerde. Antik Yunanlıların mutluluk için kullandıkları deyimin “Eudaimonia” olduğunu görürüz. Bu deyimin, “iyi olma hali” olduğu söylenebilir. “Eu” eki, “iyi” anlamını taşır. “Daimon” ise. İnsana, doğru yolu gösteren “içsel bir ses” olarak tanımlanabilir.
Tek başına bu saf sözcük. “Eudaimonia”. Bizlere mutlu olmanın sırlarını vermektedir. Bu sözcük bize diyor ki.. Mutluluk. Dışarda değildir! Mutlu olmak. Dışa bağlı da değildir. Mutluluk. Mantık kurarak ulaşılacak bir yer de değildir. Örneklersek. Diğerleri tarafından tanınmak, bilinir olmak. Bir şöhret olmak. Ünvanlara, madalyalara, ödül üstüne ödüllere sahip olup. Diğerlerini etkilemek. Yüksek istekler ve hırslı arzular beklentileriyle. Çıkarcı ilişkiler peşinde koşmak. Bir şeylere sahip olmak… Bunların hiçbiri mutluluk getirmez…
Eudaimonia! Bu sözcük bize diyor ki. Mutluluk içimizdedir. İçerden kaynaklanır. Mutluluk akılda değil. Ne ise o olmanın yarattığı duygulardadır.. Bazı insanlarla birlikte iken. Kendinizi iyi hissedersiniz. Onlarla olun. Herkesle olamazsınız! Bazı ortamlarda. Kendinizi iyi hissedersiniz. Oralarda olun. Her yerde olamazsınız. Bazı eşyaları kullanırken. Kendinizi iyi hissedersiniz. Onları kullanın. Her şeyi kullanamazsınız!
Özetin özetini, Amerikalı yazar ve düşünür Henry Thoreau söylesin… 1850 lerde. İnsanlar dünyasından uzaklaşan. Bir göl kıyısında. Tek başına. Bir kulübede yaşamayı tercih eden Henry Thoreau der ki: “İnsan kendi saadetinin mimarıdır.”
Ama bir insan. Ne olduğunu keşfetmeden. Saadetini kuramaz!
Bu zor bir sanattır.
İşte! Kedi bunu biliyor!
Devamı gelecek >>
Önceki yazı : Yabancı 5 – Cahil kediler
İzleyen yazı : Yabancı 7 –
