Eski Kafa  1 – Salaş

Eski kafalı bir adam olabilirim, ama elimde bira ile göl kenarında yaşlanmak istiyorumJohnny Depp

( 1963 – …. / Amerikalı oyuncu, yapımcı ve müzisyen)

Ben eski kafalıyım.. Bu sözcükleri. Giderek daha fazla düşünür oldum! Ben böyle söyleyince de. .. Malum karşılıklar alıyorum. “Yok canım!” “ Rica ederiz!.. “ gibisinden. En çok da. “Estağfurullah”. Bu da nasıl yazılıyorsa!… Yani dostlar. Bana kibarlık yapıyor… Sanıyorum ki. Bu sözcükleri bana yakıştırmıyorlar! Ama ben yakıştırıyorum! Hem de çok yakıştırıyorum!.. Zaten yakıştırmasam. Neden tekrar edip durayım ki!… “Ben eski kafalıyım!” diye… Ama öte yandan. Kimsenin aklına da şu soruyu sormak gelmiyor. Şu soru var ya! İşte o!..

Kimi zaman. Kuşkulanıyorum… “Aslında o kelimeleri bana yakıştırıyorlar. Ama, beni kırmamak için mi üstüme gelmiyorlar acaba”, diye düşünüyorum. Sanırım yakıştırıyorlar. Çünkü. Herşeyden önce. Ben teknolojiden hoşlanmam. Ve bu dünya. Öyle bir hale geldi ki. İlericilik, yenilikçilik denince. Akla sadece ve sadece teknoloji geliyor. Ben ise, teknolojiyi hiç merak etmem. Herkes bilir bunu! Arabalar. Telefonlar. Televizyon. Uçak. Bilgisayarlar… Bunları tabii ki kullanırım. Ama. Mecbur kalırsam kullanırım. Ve, ihtiyaç duyduğum kadar kullanırım. Ötesini de hiç mi hiç merak etmem… Yani mesela, TOGG’ a bineceğime yürürüm. Zaten TOGG diye bir şey de ortada var mı bilmiyorum! Mesela, e – posta atacağıma. Tercihim. Bir kağıt alıp. Bir kurşun kalemle. Mektup yazmak, notlar karalamaktır. Şimdi birileri çıkıp da. “Ooohh! Sen çok gerilerde kalmışsın! Bunlar seni çok yavaşlatır” derse! “Daha iyi ya! Hayatın anlarını çok daha derinden yaşarım” diye cevaplarım..

Yani özetle. Eski kafalı olmayı bana yakıştırıyorlardır… Ama dedim ya. Kimsenin aklına. O soruyu sormak gelmiyor bir türlü. Bi sorsalar. Anlatırdım o zaman.. Gerçi biraz uzun sürer. Ama yine de anlatırdım!

Şimdi biraz ipucu vereyim. Aslında, bana sorarsanız. Eski kafalı olmamın. Teknoloji ile bir ilgisi de yok… Bu bir tercih. Kendini ne ile? Nerede? Kim ile? Ve nasıl iyi hissettiğinle ilgili bir tercih… Mesela bir deniz kıyısında isem. O hız motorları yerine. Ahşap bir kayık tercih ederim. Motor kullanmak yerine. Kürek çekmeyi tercih ederim…Şehrin modern sokaklarında. Akıllı bir evde oturmak yerine. Çayırlıktaki. Eski püskü bile olsa. Bir ahşap kulübeyi tercih ederim. Alışveriş merkezlerinde saatler geçirmek yerine. Alacağımı köşedeki bakkaldan alır. Çimenlere bir örtü serip. Rüzgarı, güneşi, yaprakları yaşayarak. Ekmek peynir yemeyi tercih ederim … Sakın şaşırmayın! Keşke. Üç dört atın çektiği. Bir atlı arabam olsa da. Uçsuz bucaksız bozkırlarda.Yemyeşil çayırlarda. O atlı araba ile. Sarsıla sarsıla gezebilseydim. Kaymak gibi bir asfalt üzerinde. Bir Rolls Royce ile hız yapmak yerine… Daha da ötesini söyleyeyim. Günlük işlerde bile. Artık yüzlerce çeşidi olan. O süslü. O akıllı. Elektrik süpürgesi yerine. Size tuhaf gelebilir ama. O şatafatlı markalara meydan okuyan.  Çalı süpürgesini yeğlerim… Tüm bunlar. Belki de bir tepkidir. Tüketime. Gösterişe. Belki de. Bir basitlik arayışı.  Ama sonuç olarak. Bu sadece bir tercih. Kendimi, kendime iyi hissettiren bir tercih. Hayatın her anını. Yudum yudum yaşadığımı hissettiren. Hayata an be an dokunmanın tadını veren. Bir tercih. Yani bir tür karakter yansıması. Hep inanmışımdır. “Olmadığın şeyi olamazsın. Olmadığını olmaya kalkarsan da mutlu olamazsın!” Ben buyum! Eski kafalı olmak ise. Farklı bir şey.

Tabii ki, dost sohbetlerinde, zaman zaman konu açılıyor. Ve ben de bu “salaş” tercihlerimden söz ediyorum. Salaş deyince de. Anlamışsınızdır! Ben o sosyetik alanlarda. Ticaret adına. Bile bile salaşlaştırılmış.  O çakma meyhanelerden söz etmiyorum. Ben, eskilerde yapılmış. Ama biraz yıpranmış, biraz eskimiş. Derme çatma görünse de. Eğreti dursa da. Yine de sahiciliğini, doğallığını koruyanlardan bahsediyorum.

Bu salaşlıklara şöyle bir dokunduğum da ise. Bana dönüp de. Ne diyorlar biliyor musunuz?

Hiç sormayın!

Devamı gelecek >>

İzleyen yazı : Eski Kafa 2 –

Eski Kafa  1 – Salaş” üzerine bir yorum

  1. Her yazından derin bir bilgelik taşıyor. Yazılarının mektup kutusuna düştüğünü görünce içimde kıpırtılar başlıyor, diğerlerie hızla gözatıp, senin yazını, için için gülerek, yavaş yavaş sindire sindire okuyorum.

    Hemen kızma güldüğüme.

    Adana’daki çiftliğimizde Yaman adlı irilerin irisi çoban köpeğimiz verilen tüm kemikleri bir çırpıda yer, sonunda aralarından ayırdığı en irisini alır, bir gölgeye geçip uzanır, yavaş yavaş tadını çıkartarak yerdi.

    Yazıların da bizlere hem düşündürüyor hem ruhumuzu besliyor.
    İyi ki varsın, iyi ki seni tanımışım(z),

    Beğen

Yorum bırakın