Yaprak 3 – Perde Arkası


“Gerçeği, insanların ölçüsü ile değil; insanları gerçeğin ölçüsü ile tanı”  Hz.Ali (Ali bin Ebu Talib / 599 – 661)

Yaprak benim en iyi arkadaşım. Ne zaman ona baksam. Bana sorular sorup. Beni düşündürüyor. “Tabiat aklı” denilen şey bu olsa gerek! Yaprak’ dan öğrendim ki. Şu hayatta. Bir gördüklerimiz var. Bir de görmediklerimiz. Bu hep böyle. Tabiat aleminde de. İnsanlar dünyasında da. Bu böyle. Ama. Evet ama. Yine öğrendim ki. Aralarında büyük bir fark var. Nedir bu önemli fark derseniz. Fark şudur: Tabiatta hiç bir oyun yoktur. Tabiat. Hiç bir şeyi saklamaz! Ve tabiat. Hiç bir zaman da saklanmaz. Ama.  İnsanlara gelince. Onlar da. Oyunun her türlüsü var! Hem de sahnede değil. Perde arkasında! Ve onların. Perde arkası oyunları. Hiç mi hiç bitmez!….

Yani. İnsanlar dünyasına bakıldığında. Sahnede. Perdenin önünde. Maskeler takılır. Roller yapılır. Oyunlar oynanır. Kuliste. Perdenin arkasında ise. Gizli saklı oyunlarla. Dolaplar döndürülür… Böyle bir tarihi var insanlığın. Ben söylemiyorum! Tarih böyle yazıyor.

Biz insanlar. Düşüncelerimizin dışına çıkıp. Kendimizi bile saklamıyor muyuz? Bazan kibarlık adına. Bazan sosyallik adına. Hatta bazan iyilik adına. Ama artık. Çoğu zaman da. Çıkarlar adına. Kötülükler adına…  İnsanların içinde. Derinlerde bir yerlerde. Bir türlü açığa çıkamayan. Bir niyet dolaşıp durmuyor mu?. Bazı insanlarda kendilerini korumak için. Kimilerinde ise. Başkalarından faydalanmak için. Ama artık. Çoğu zaman da. Şeytanlıklar için. Özeti şu. Büyük bir gösteriş dünyasındayız. Artık her şey. Şehir meydanlarından. Cepteki telefonlara kadar. Her yer bir sahne. Muhteşem gösterişler sahnede sürüp gidiyor. Sanki her şey. Apaçık ortadaymış gibi davranılıyor…Ama sanki herkes. Birşeylerin peşindeymiş gibi koşuşturuyor. İnsanlar. Düşünüp düşünüp de. Hep birşeyleri  gizliyor. Gizlemek zorunda kalıyor! Görülmesin. Duyulmasın. Bilinmesin diye!.. Hatta insanların bir çoğu. Bu gizli niyetleri. Sahne gösterişleriyle örtüyor! François de la Rochefoucauld’ nun. Üç asır önceki deyişiyle, “Kendimizi başkalarından gizlemeye o kadar alışmışızdır ki sonunda kendimizden de gizlenmiş hale gelmişizdir

İnsanlar dünyasının hali bu! Hiçbir şey göründüğü gibi değil! Şimdi düşünüyorum da.. Belki de bu sebeplerle.. İnsanlara kolay kolay bağlanamıyorum. Ama. Yine aynı sebeplerledir ki. Bir kez bağlandıklarımdan. Asla vazgeçemiyorum!. Uzaklarda da olsalar. Eskilerde de kalsalar…

Şimdi diyeceksiniz ki. Tabiatta da göremediğimiz bir çok şey yok mu? Var tabii. Olmaz olur mu! Ama bizim görmediklerimiz. Tabiatın bir oyunu değil! Bizim göremediklerimiz. Tabiatın bir gerçeği. Ve biz insanlar. Duyularımız yetersiz olduğundan. Tabiatın bu gerçeklerini. Göremiyoruz… Mesela. Yanılmıyorsam. Diderot’ nun bir eserinde okumuştum. Elma. Çok gürültü çıkaran bir meyvadır. Kabukları sürekli hışırdar. Ama duyamıyoruz… Lisede iken. Fizik hocamız anlatmışdı. Ve ispatlamıştı. Gökyüzünden ince sicim gibi. Işık yağar. Ama göremiyoruz…

Sonuç olarak beş tane duyumuz var! Hepsi bu. Bunların ötesine geçemiyoruz. Haa evet!  Bir de. Altıncı his diye bir şeyden  söz ediliyor ama. Bunun bir organı yok! Bu hissi  gören de yok… Yani; kişinin yalnızca hislerini kullanarak. Birtakım olayları sezinlemesini sağlayan. Bir duyunun daha varlığından söz ediliyor ama. O lafazan “Altıncı his tacirleri” ne derse desinler.  Bilim çevreleri altıncı his diye bir duyunun varlığına ulaşamadı.  Aslında tüm bildiklerimiz. Bu beş duyu ile sınırlı…

Tabiat alemi ile ilgili. Hem gördüklerimiz. Hem de görmediklerimiz. Bilimin ışığında. Yavaş da olsa. Adım adım. Aydınlanıyor. İnsanlar dünyasına gelince. Onunla da ilgili. Bir bilim var tabii. Ama. Uygulamalara bakınca. Bu bilim aydınlatıyor mu? Yoksa karartıyor mu? Çok da belli değil. Kabul edelim ki.  İnsanlar dünyası. Daha soyut. Daha karmaşık. Ve “manipülasyon” a. Yani. yalan söylemeye. Yani kandırmaya. Yani insanları, birtakım çıkarlar uğruna kullanmanın gizli  yollarına. Çok açık. Ve günümüzde. Etkili insanların. Örnek olması gereken insanların. Çok da iyi niyetli olmadıklarını farkediyoruz.. Belki de tüm bu sebeplerle. Ben, ne zamandır inanıyorum ki. Böylesi bir dünyada. İnsanlarla ilgili. ”Göremediklerimizi anlamadan. Gördüklerimizi de anlayamayız”.

.Bu düşüncemi. Sadece. Yaprak ile konuşabiliyorum. Daldaki yaprak. O küçücük yaprak. Halime bakıp üzülüyor. “Koskoca tabiattaki. Bir yaprak kadar olamadın” diyen bakışlarla: “ Uğraşma boşuna! Göremediklerini. Nasıl anlayabilirsin ki? Perdenin arkasındakileri nasıl görebilirsin ki?” diye bana soruyor… Sahiden nasıl?

Altıncı hisle mi?

>>devamı gelecek

Önceki Yazı : Yaprak 2 – Düşecek

İzleyen Yazı : Yaprak 4 –

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s