“Ne kadar yüksekten uçarsak, uçamayanların gözünde o kadar küçülürüz” / Friedrich Nietzsche (1844 – 1900 / Alman filozof)
Görüyor musunuz? Kuşları görüyor musunuz?. Havada uçuşup durmaya başladılar…. Bunlar. Nietzsche’ nin. “Muhteşem Yırtıcı Kuşlar” ı değil.. Bunlar. “Şapkadan çıkan kuşlar”. Konu da “seçmek” ise . Sanırım ki.. Friedrich Nietzsche’ den söz etmenin tam da zamanı!…
Biz ne konuşuyorduk? Biz. Tercihlerden, seçimlerden söz edip duruyorduk. Ve sonunda. Öyle bir noktaya geldik ki. Büyük bir kapı açıldı karşımızda. Ve ardında da uzun bir yol…Ne demiştik son olarak! “ Belki de Cehalet. En büyük mutluluktur!” demiştik değil mi? Bunu es geçemeyiz.! Bilgiye. Ve öğrenmeye. Bu kadar övgülerin yapıldığı. Böylesi bir dünyada. Daha ilerilere gitmeden. Bunu biraz açmalıyız… “Yoksa. Bilgi ve öğrenme. Bizleri mutsuz mu yapıyor?”.. “Acaba. Cehalet mutluluk mudur?” diye. Sormadan geçemeyiz… Nietzsche de. Bizi yalnız bırakmaz. Bize yardım edecektir!…
Milat Öncelerinden. Sofokles der ki: “Hiç birşey bilmemek en mutlu yaşamdır”. Yani bir anlamda. Cehaleti önerir Sofokles. Ama buna karşılık. Çağdaşı Sokrates: “Sorgulanmayan bir hayat, yaşamaya değmez” diyerek. Bir anlamda. Cehaletin karşısına dikilir…
Bizler tabii ki. Bugünlere bakmalıyız. Ama…
Belki öncesinde. Biraz biraz “cehalet” in de ne olduğunu konuşmalıydık. Ancak bu uzun sürer. Sonraya bırakalım. Sadece şunu söyleyelim ki. Cehaletin. Bilgi sahibi olup olmamak ile. Okumakla. Okullara gidip de. Diplomalar almak ile. Yüksek yüksek makamlarda oturup da. Ünvan üstüne ünvan taşımakla. Pek de ilgisi olduğu söylenemez!…
O sözlerin söylendiği. Milat öncesinden. 2500 yıl sonrasına. Yani bugüne baktığımızda. İnsanların kurduğu hayatın. İyi ve mutlu bir hayat olduğunu söyleyebilir miyiz? Bence hayır! Bilinmeyenden gelip. Bilinmeze doğru giden insanın. Şu dünya üzerindeki. Kısacık hayatında. Doğasına ve ihtiyaçlarına aykırı. İyi olması bir yana. Hatta kötüden öte.bir düzen olduğunu söyleyebiliriz ancak. Bunu her gün. Bunu neredeyse her yerde görüyoruz. Yani sonuç olarak. Böyle bir düzende. Bazı şeyleri bilmemek. Düşünmemek. Farketmeyip. Dert etmemek. Yani bir anlamda. Cahil kalmak. Ve hatta. Ayrıca da. Her zaman tercih ettiğim gibi. “Bilinmemek”. İyi bir kişisel tercih olarak görünebilir
Ama. Hepsi bu değil. Bugün. Başka ve farklı bir durum daha var. Bugün. Yaklaşık son bir asırdır. Tarihteki her zamandan daha fazla. İstesek de istemesek de. Birey olarak değil, Örgütlenmiş toplumların. Bir üyesi olarak yaşıyoruz. Yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu ayrı bir garabet bence. Sanki organizasyonların emri altındaki. Köleler gibi yaşıyoruz! Ben kişisel olarak bu durumdan. Memnun olduğumu söyleyemem. Ama bu durumun. Birçok şeyi değiştirdiğini de. İnkar edemem..
Çünkü. Unutmamalıyız ki. Bir topluluk içinde yaşıyor isek. : “.. hepimiz her şeyden sorumluyuz!..” der Antoine de Saint Exupery. Yani. Bireysel görünen. Her bir tercih. Ardından gelen davranışlarla. Faaliyetlerle. Er ya da geç. Bir şekilde. Topluluğun tümünü etkiler. Bazan getirdiği “fayda” ile. Kimi zaman da. Ödettiği “Bedel” ile. Hele ki bugünün evrensel iletişim ortamında…
Yapılan her bir seçimin. Hem kendimize. Hem de diğerlerine. Yani bireysel ve toplumsal. Bedelleri vardır. Cehalet ortamında yapılan. Bireysel seçimlerin. Toplumsal etkileri ise. Çok acı olabilir… İşte şimdi tam da. Nietzsche’ den destek alma zamanı. Friedrich Nietzsche der ki: “… Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder”. Aklı. Özgür olmayan. Düşünceleri baskı altında olan. Görüşleri çoktan satılmış olan biri. Özgür bir seçim yapabilir mi?
Devam eder Nietzsche: “… Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! ..” Neden. Bazı toplumlarda. Birileri çıkıp da. Okumuşlara. Doktorlara. Mühendislere. Meslek sahiplerine… ‘beğenmiyorsan dışarı git’ deyiverir? Neden birileri. Bazı topluluklarda. Eli ekmek tutan. Aklı başında olan. Gençlerin. Ülkeyi terketmelerine. Yurt dışına göç etmelerine. Hiç mi hiç. Ses çıkarmaz?
Cahil ve muhtaç bir topluluk yaratma isteği midir yoksa bu!
Ve sonrasını da söylüyor Nietzsche:”…Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir…”. Yani anlaşılıyor ki. Hırsızlık sadece. Para çalmak. Mala mülke çökmek değil. Hırsızlık. Ki en acımasızı da bu! Başkalarının aklını çalmak. Diğerlerinin hayatını çalmakdır aynı zamanda!…
Az gittik. Uz gittik. Dere tepe düz gittik. Dönüp dolaşıp. Aynı yere geldik.
Doğru seçimler yapmak için. Aydınlanmak gerekir. Aklı başında olmak gerekir!
Doğru seçimler yapmak için. Tek tek kişilerin. Bir kaç kişinin değil. Toplumun çoğunluğunun. Aklı başında olması gerekir! Ama ……
Bu dünya yok mu! Bu dünya! Akılları baştan alıyor! Aydınlanmayı menfaatlerle. O da olamazsa korkularla. O da yetmez ise şiddet ile. Karartıyor! Cehaletin. Çadır tiyatrosunu kurup. Bunu da “marifet” diye sunuyor.…
Çadırda. Şapkalardan kuşlar çıkarılıyor.
Cahiller de kuşların peşinden koşuyor..
Koşun bakalım!!!
>> Devamı gelecek
Önceki Yazı : Seçim 10 – Bitmeyen Resim
İzleyen Yazı :