“…. Destan Mestan derken. Şunu demek istiyorum. Destan yazıyorum diyerek. Destan yazılmaz. Olaylar olur. Ve geçer. Topluluklar. Zamanla. Olup bitenleri kavrar. Ve sindirir. Sonrasında. Adım ve adım. Olaylar destanlaşır…. Kendi aklınca. Destan yazıyorum diyerek. Kendine göre. Bir iz bırakılamaz… Her canlı. İstese de. İstemese de. Zaten bir iz bırakır. Tabiata bak evlat. Tabiata bak! Sümüklü böceğe bak mesela.
Okumaya devam ediniz –>
Ardında. Parlak, nemli bir iz bırakır. Karıncalara bak. Geçtikleri her noktada. Feromon. Kimyasal bir işaret bırakırlar. Diğerleri ile haberleşmek. Yollarını bulmak için. Tabiata bak. Tabiata evlat. Bir aslana bak. Bir de eşeğe bak. Her ikisi de iz bırakır. Birisi pençesi ile. Öteki pisliği ile…. “
“… Her neyse. İşte mestan da. Böyle bir şey. Yani aslında… ne desem! Destan mestan deyince. Mestan dediğim.. Olmayan. Yani hikayemsi bir destan. Ya da. Destanımsıymış gibi yaratılan. Kurgulanan bir aldatmaca… Ağzımdan öylesine çıktı. Bunlarla kafanı yorma!..”
– Tamam Hasan amca… Peki. Hasan amca. Sen öksürüyorsun! Şimdi sen hasta mısın, değil misin?
– Bilemiyorum evlat!
– Gidip test midir, nedir! Onu yaptırsana..
– O öyle kolay değil! Gittim. Dediler ki bir kaç belirti olmaz ise test yapılamıyormuş.
– Yani?
– Yanisi şu! Önce. Tam hasta olacaksın. Belki bu arada. Hastalığı yayacaksın.. Sonra belki test oluyor!
– Yani hastalanınca test yapılıyor. Hastalığı anlamak için yapılmıyor!
– Ehh işte. Öyle bir mantık!
– Tabii. Özele de gidemiyorsun. Test için.
– Valla öyle. Buna verecek paramız mı kaldı? .. Neyse boşver bunları. Ne konuşuyorduk biz?.. Sahip olmakdan mı söz ediyorduk!..
– Yok! Onu konuşmuştuk Hasan Amca… “Olmak” diyordun. Orada kalmıştık. Her insan kendi kendisini inşa eder. Ama. Bu dünyada. Bu kolay değil demiştin.
– Haa! Evet! Hatırladım…
Hasan. Durdu. Düşündü. Ve yavaştan devam etti…
“ … Bence bunu en güzel özetleyen Mevlana’dır.. O der ki: “Hamdım. Piştim. Yandım.”Hayatın esası bu. Hamsın. Pişeceksin. Ve bu senin elinde. Ve her şey senin içinde. Pişmek denilen şey de. İnsanın. Kendisinin keşfinden başka bir şey değil. Olmak. Bu bir keşif yolculuğu. Kendinin keşfi. Keşfettiklerinle de. An be an. Kendini. Yeniden ve yeniden. Oluşturma… “
Hasan durdu. Kaba kaba öksürdü. Derin bir nefes aldı…
“… Bak evlat. Her insan. Başkalarının sahip olmadığı özellikler taşır. Başka birinin yapamayacağı bir şeylerde ustadır. Tıpkı. Herhangi bir insanın. Sadece yüzünün bile. Hatta bir burnunun. Bir saç telinin bile. Gelmiş geçmiş. Hiç bir diğer insana. Tıpa tıp benzemediği gibi.. İnsanda her şey. Görüneni de görünmeyeni de. Bir parmak izi gibidir. Her insan kendine özgüdür. Ve her insanın doğası da sonsuzdur. Doğasını keşfe çıkan. Ve bu keşifte bulduklarına sadık kalan kişi. Sonsuza kadar. Aynı kalır. Yani başkalarını kopyalamaz. Ve. Mutlu olur….”
…Yani “olmak”. Bu bir keşif yolculuğu. Bundan güzel. İş mi var bu hayatta! Yapılacak en güzel iş bu.. Bu. Bir oyun gibidir…. Her an yeni bir oyuncak bulmak. Oyuncak yaratmak gibidir….
… Zaten. Hepimizin gelip geçtiği şu. Küçücük kürede. Karanlığın ortasında parıldayan. Şu mavi bilyanın üzerinde. Kendimizi doğanın bir parçası olarak anlamlandırmak. Ve. Kendimizi. Ve doğayı… Anlamaya çalışmaktan başka. Yapacak ne işimiz olabilir ki?…
… Ama dünyanın şu haline bakınca. Her şeyi yapıyoruz da. Bir tek bunu yapamıyoruz işte!
– Neyi yapamıyoruz Hasan amca?
– Söyledim ya! .. derken.
Hasan yine kuru öksürüğe boğuldu…
Devamı gelecek >>
Önceki Yazı: H&V 5 – Mestan
İzleyen yazı: H&V 7 – Ağaç