Seçim dendiğinde. Aklımıza ilk gelen şey. Belki de tek gelen şey. Siyasi seçimlerdir. Ama aslında. Hayatımız baştan aşağı. Bir seçimler yumağıdır. Seçimler yapıp dururuz. Ama bunun farkında bile olmayız. Mahalleden arkadaş seçeriz. Manavdan meyva seçeriz. Kiralamak için ev. Dinlemek için müzik seçeriz. Seyretmek için film. Okumak için kitap seçeriz. Otobüste, uçakta yer seçeriz. Okul seçeriz. Eş seçeriz, iş seçeriz. Seçmez miyiz? Say say bitmez. Ve bu seçimleri yeniden . Ve yeniden yapar dururuz. Seçimler yaptıkça da. Hayatımızın kendi kontrolümüz altında olduğunu düşünürüz. İşte bu da. Yanılgıların en büyüğüdür.. Bence!
Okumaya devam ediniz>>
Neden mi yanılgı? Çünkü. Aslında tüm seçimlerimiz. Hayatın bize sunduklarıyla sınırlıdır da, ondan. Hayat. Hep bir mönü sunar bize. Her seferinde yeni bir mönü. Ve bize sunulanların dışına çıkamayız. Yani. Aslında. Biz hayatı değil. Hayat bizi yönlendirir. Dersek eğer. Çok mu abartmış oluruz? Bence olmayız.
Seçmek önemlidir. Biz insanlar. Seçimlerimizle varoluruz. Sadece bunlarla… Eğer ki seçimlerimizi yapmıyorsak. Yokuz demektir… Tabii ki. Seçmeden de bir hayat yaşarız. Ama o hayatın akışı içinde. Tıpkı sudaki bir yaprak gibi. Akıntıya kapılmış. Sürükleniyoruz demektir. Bu akıntı ise. Farkında olmasak da. Başkalarının. Onlarca başka insanın Seçimleriyle oluşmuştur. Yani. Kendi hayatımızı değil. Başkalarının. Bizim için seçtiği bir hayatı yaşarız. “Sana ne!” diyebilirsiniz. Tabii ki herkes hayatını istediği gibi yaşar. Herkesin de keyfi bilir! Ama böylelerinin. Hayatından şikayet etmek. Hayatını iyileştirmek. Hayata yüksek perdeden iddialar taşımak. Gibisinden davranışların tümünü. bir torbaya koyup. Arşive kaldırmaları gerekmez mi? Çünkü. Seçimlerimiz yok ise. Hayatta da yokuzdur. Çünkü. Seçersek varoluruz. Sadece seçimlerimizle hayatı etkileriz. Hayata katkı yaparız.. Seçmek varolmaktır.
Hiç düşündünüz mü? Bu nasıl bir şeydir! Yani seçmek. Basitçe. Bir çok şeyin. Ya da bir kaç şeyin arasından. Birini tercih etmektir. Yani. Eğer ki bir seçim söz konusuysa. Karşımızda birden fazla şey olması gerekir. Bazan iki şey. Bazan İkiyüz şey. Pek farketmez. Ama kimi zaman da. Bir bakarız. Karşımızda tek bir yol kalmış seçecek. O zaman. Buna seçim denebilir mi? Bence denemez! Bu olsa olsa bir mecburiyettir. Bu bir “köşeye sıkışmışlık” dır. Bu bir esarettir. Tek bir şeye mahkum olmuşuz demektir. Ve bu mahkumluk hali de. Üstelik. Kimsenin değil. Sadece ve sadece. Bizim kendi eserimizdir. Önceki tercihlerimizin. Ya da tercihsizliklerimizin eseri.
Einstein, “İyi bir fikre sahip olmanın en iyi yolu, bir çok fikre sahip olmaktır” der. Buradan hareketle, “ İyi bir seçim yapmanın en iyi yolu, Bir çok seçeneğe sahip olmaktır” diyebiliriz. Bu da. Hayatımızı. Her daim. Seçeneklerle beslemek gerekliliğine işaret eder.
Nasıl seçeceğimize gelince.. Şimdi diyeceksiniz ki. İşimize geleni seçeriz! Hoşumuza gideni seçeriz! Doğru tabii.. Ama o zaman da şunu sorarım. “Neden yandakini seçmedin? Neden ötekini seçmedin? Sessizlik mi? Cevap yok mu? İşte o zaman. Tercihinden şüphelenmelisin derim. Çünkü. Seçmediklerini bilmeden. Seçtiğini bilemezsin. Tam da bu sebeple. Ben derim ki “vazgeçerek seçeriz”. Yani bence. “Seçmek vazgeçmektir!” Böyle bakınca. İyi bir seçim. Neleri seçmeyeceğimizi belirlemekle başlar. Çünkü. Seçmek. Seçilen şeyi tanımanın yanısıra. Seçilmeyenlerin de anlaşılmış olmasını gerektirir. Her seçim bir vazgeçmedir. Yani. Bir şeyi seçerken. Diğer bir çok şeylerden de vazgeçmiş oluruz. Yani eğer. Nelerden vazgeçmiş olduğumuzu kavrayamaz isek. Neyi seçtiğimizi. Neden seçtiğimizi de kavrayamayız. Konu bir tercih yapmak ise. Her seçim. Seçenekleri ile bir anlam taşır.
Kimi zaman. Aklımız bir tercihe takılır kalır. Yani. Şu veya bu sebeple. Bir bağ kurmuşuzdur seçeneklerden biriyle. Belki ortak bir çıkarımız vardır. Belki bir arkadaştır. Belki duygusal bir bağ. Hatta bir tutku. Belki bir beklenti.. Bilinmez ki! Her şey olabilir. Ve bu tercihin peşine takılırız. Sonra da. Bu kararı bir kez verdik ya! Artık her şey o pencereden görünür. Ve bu pencereden bakınca da. Bu tercihi desteklemek için gerekçeler yaratır da yaratırız.
Bazı zamanlarda da. Hatta çoğu zaman. Sadece alışkanlıklarla. Benzer durumlarda. Benzer tercihleri yapar dururuz. Tanımlanamayan bir bağlılıktır bu. Garip bir tutku gibi bir şey. Hele bazıları için. Neredeyse bir büyü. Akıl tutulmuştur bir şekilde.
Her iki durumda da. Tercihler , bir seçim olmaktan çok. Bir önyargıdır. Çünkü, “düşünce” devre dışı kalmıştır. Ki o. Yani düşünme gücü. En önemli varlıktır. İnsan için. Balzac’ ın deyişiyle, “Düşünmek görmektir“. Yani. Düşüncelerimizle görürüz. Düşünerek görürüz. Eğer ki düşünemiyorsak. Programlanmış bir robottan ne farkımız kalır? Kökleşmiş yargılarla. Yanılgılarla programlanmış. Yönlendirilmiş algılarla şartlandırılmış robotlardan ne farkımız kalır? Kalmaz.
Henry Longfellow’un deyişiyle, sadece ve sadece, “Düşünceler, insanları kölelikten özgürlüğe taşır”. Yani. Düşünmeyen köledir!
Ama buna rağmen. Bunu bilsek de bilmesek de. Çoğu zaman düşünmeden davranmaz mıyız? Hatta, Joshua Reynolds’ un deyişiyle : “Düşünmek dediğimiz hakiki çalışmadan kaçınmak için, insanın başvurmadığı hiçbir çare yoktur”.’
Bu da bir tercih tabii ki.. Yani düşünmemek! Bu da bir yol! Hem de düz ve kolay bir yol. Rahat bir yol. Ne denebilir ki? Düşünmeyi bırakın o zaman. Düşünmeyin! Nasıl olsa. Başkaları sizin yerinize düşünüyor olacak değil mi?
Üzülmeyin! Yorulmayın! Mutlu olun!
Köle olun!