Mavi Kuş

 

Yeni bir yıl yeni bir mutluluk getirir mi? Belçikalı yazar Paul Maeterlinck. Mutluluk istiyorsan. Onu arayıp bulacaksın demeye getirir. Mavi Kuş isimli kitabında. Bir akşam onu aramaya çıkar. Mavi kuşu. Yani mutluluğu. Bir kervanla. Köpeği. Kedisi. Işığı. Ateşi. Suyuyla. Bir de boş kafes. Mavi kuşu bulunca. Koymak için. Hiç kaçırmamak üzere. Mavi kuş nerededir? Ormanda mı? Ay aydınlığında mı? Kart ağaçların dallarında. Kocamış meşe’ nin kovuklarında mı? Bulamaz ama yılmaz.. Boş kafesi sallayarak. Gelecek ülkesine girer. Gölgelerin dolaştığı ıssızlığa. Arar durur. Büyük kapılardan girer. Taş köprülerden geçer. Sisli tepelere tırmanır. İzine bile rastlayamaz….Belki inanmayacaksınız. Ama. Ben rastlamıştım.

Okumaya Devam Et >>

Çocukluğumda. Zaman nedir bilmezdim. Saati. Günleri. Haftaları. Bilmezdim. Yılları hiç mi hiç bilmezdim. Herhalde dört beş yaşlarındaydım. Sabahlardan birinde uyanıp da. Gözlerimi uğuşturunca. Bir de ne göreyim! Üstündeydi. Evdeki küçük radyonun. Hayır! Mavi Kuş değil! Beyaz sakallı bir yaşlı. Kırmızı elbiseli. “ Dün gece bizim eve misafir gelmiş” derdi babam. “ ..herhalde bacadan girmiştir!” diye de eklerdi. Radyonun üzerinde. Radyo, bir bankanın verdiği. Küçük mü küçük bir radyoydu. Hatırlarım. Para ile çalışırdı. Para atılır. Isınsın diye beklenir. Isınır. Ses gelsin diye beklenir. Ses gelir. Duyulsun diye beklenir. Karşısına geçer bakar dururdum. Ta ki radyodan sesler gelene kadar. Bir çocuk için tuhaf bir şeydi. Konuşan bir makina!

İşte bu küçük radyonun üstüne koyulurdu. Bir noel baba. Sanırım plastiktendi. Etrafında da yanıp sönen bir ışık olurdu. Uzunca bir pamuk sakal. Başında da bir kukuleta. Radyo küçük bir büfenin üstünde. Büfenin iki yanında yaylı somyalar. Gündüzleri koltuk. Akşamları da yatak. Üstlerinde örtü. Annemin elleriyle nakışladığı. Kireç badanalı duvara yaslanmış yastıklar. Kılıflarında dedemin çiziktirdiği desenler. Yerde ortada bir halı. Somyalardan birinin ayak ucunda bir soba. Zenith yazardı üzerinde. İlk okuduğum sözcüklerdendir. Ve koyu kahverengi borular. Sonbaharda takılan. İlk baharda sökülen. Kışları da, arada bir tüten. Bilhassa lodoslu havalarda.

Tüm bunlar. Hepsi hepsi sanırım on metrekare içindeydi. Belki biraz daha büyük. Hayat buradaydı. “Küçük mekanlar. Büyük dünyalar.” Televizyon yoktu. Bilgisayar yoktu. Telefon da yoktu. Cep’ i geçtim. Yani kablolusu bile yoktu. Otopark yoktu. Zaten kapı önünde hiç arabamız olmadı. Babam hayatı boyunca hiç araba kullanmadı. Hiç asansöre de binmedi. Yoğurtçu kendi sesiyle bağırırdı. Kalaycı bileyci de öyle. Zerzevatçı da. Ezan da çıplak sesle okunurdu. Hayat böyleydi. “Düşük teknoloji. Yüksek mutluluk.” Mavi kuş da , oralarda bir yerlerde olmalıydı. Çünkü mutluyduk.

Hayatımızı severdim. Kendimi iyi hissederdim. Noel Baba bir yenilikti. Böyle bir hayatın içinde. Ama, bugünün “zorlama” yenilikleri gibi değil. Noel Baba “kalıcı” bir yenilikti. Zaman zaman karşımıza çıkan. Bir Mavi Kuş. Ve o karşımıza çıkınca. Bilirdim ki günlerimiz değişecek. Daha da güzelleşecek. Noel Baba görününce. Neler mi olurdu? Önce hafif bir ev telaşı başlardı. Her zamankine benzemeyen. Gidişler gelişler artar. Hareketler hızlanırdı. Mutfaktan kokular yükselirdi. Daha değişik. Daha yoğun. Masaya belki, iç pilavlı tavuk ya da hindi gelecek.. Belki yassı kadayıf gelecek. Belki ekmek kadayıfı. Üstünde kaymakla. Belki de tel kadayıf. Oyunlar oynanacak. At yarışı. Tombala. Rulet çevrilecek. Leblebisine. Sobanın üstünde çay demlenecek. Çaylarla birlikte. Kuruyemişler gelecek. Kabuklu fıstık mesela. En sevdiğim. Yanında dut pestili. Ve benim favorim. Cevizli sucuk. Ama, lastik gibi olanı değil. Ağızda dağılanı. Konuşulacak. Gülünecek. Şakalar yapılacak. Belki de “yarım elma” hediyeler dağıtılacak. O küçük evin pencerelerinden dışarı neşe ışıyacak. Bacasından yukarı. Bir insan sıcaklığı yükselecek. Isıtacak gökyüzünü. Ve ben. Anneme yaslanmış. Belki de babaanneme. Ne kadar dirensemde. Uykuya dalacağım. Onlar hafif hafif mırıldanırken… Ben. Evimde. Mavi kuş. Rüyamda.

İnanın! Ben rastlamıştım mavi kuşa. Hala da gelir zaman zaman. Peki. Belçikalı yazar. Ya o! Arayıp durduğu Mavi Kuş ‘u buldu mu acaba? Bulamıyor. Yorgun. Bitkin. Tükenmiş. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte. Evine dönüyor. Boş kafesi bir kenara bırakıp, yatağına yığılıyor. Uyuya kalıyor. Saatler geçiyor. Dinlenip de. Göz kapaklarını araladığında. Bir ses ilişiyor kulağına. Başını çeviriyor. Kafesi görüyor. Boş zannettiği kafesinde. Üzerinde. Masmavi bir kuş duruyor. Meğer. O hep evindeymiş. Yanıbaşında. Görememiş onu. Üstelik de aramaya kalkmış. En olmadık yerlerde…

Mutluluk içimizde. Evimizde. “Küçük şeyler”de.

Mavi Kuş” üzerine bir yorum

  1. İnsanın gözleri yaşarıyor, bugünün insanlarının çoğu Mavi Kuş’ u kimbilir nerelerde arıyorlar, bulsalar da tanımıyorlar.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s