Mektep 1 – Arka Kapı

untitled

 

Arka kapıdan girerlermiş. Arabalar yani. Biz de öyle yapacaktık.

Okulun açılmasından bir kaç gün önceydi. Belki de bir gün öncedir. Hatırlayamıyorum. Öğlene doğru geldi araba. Taksici Adem’e önceden haber vermişti annem. Adem’i hatırlarım. Evet oydu. Benim yatağımı yorganımı taksisine yükleyen oydu. Ve bizi mektebe götüren. Bu ilk gidişti. En zoru. Sanki çok çok uzaklara yapılan bir göç gibi gelmişti bana. Tuhaf bir duygu haliydi bu. İçimden bir şeyler sökülüyordu sanki. Ya da ben bir yerlerden koparılıyor gibiydim. Dışa taşamayan bir duygu seli. Nereye akacağını bilemeyen. Nasıl söylesem? Hüzün. Evet, belki de hüzün. En iyi sözcük bu olabilir!

Okumaya devam et –>

Beyoğlu’nun arka sokaklarından geçtik. Dar sokaklar. Solgun. Gölgeli sokaklar. Dalgalı denizdeki bir taka gibi ileriyordu taksi. Bata çıka yani. Öyleydi arka yolları İstiklalin. Merakla seyretmiş olmalıyım sağı solu. Her şey değişikti benim için. İlkti tüm gördüklerim. Ve ilk olacaktı aileden ayrılışım. İşte hüzün de tam bu noktadaydı.

Bir yanda yeniye olan merak. Öte yanda eskiden kopuşun hüznü. Bu ikisi arasında gittim geldim hayatım boyunca. Durmaksızın. Yarın ve dün. Yeni ve eski. Merak ve hüzün. İkisinden de vazgeçemedim. Hiçbir zaman. O gün , çocuksu ruhumda, bu gelgiti hissettiğim ilk gündü. Dün ile yarın arasında sıkıştığımı hissettiğim ilk gün. Yeniye duyduğum heyecanla, eskiye duyduğum bağlılık arasındaki sıkışmışlık hali.

Sonunda o kapının önünde durdu taksi. Mektebin arka kapısının. Yüksek, soluk renkli bir kapı olarak hatırlarım. Girilemez bir hali vardı. Hiç açılmamış gibi. Hiç açılmayacak gibi. Sımsıkı kapalı. Gösterişli değildi. Hatta sıradan bile denebilirdi. Ama sağlam duruyordu. Uzun süre de açılmadı zaten. Beklemiştik. Beklemeliydik de! Çünkü o kapı , hayatıma açılan yepyeni bir geçit olacaktı. Aydınlığa açılan bir geçit. Öyle bir geçitti ki, girip de hemen çıkamazdım. O gün taşıdığım duygu buydu. O kapı, yeni bir yol açıyordu önüme. Yeni bir başlangıç. Peki, nereye? Bilmiyordum. Neden? Onu da bilmiyordum. Ama, daha o günden bildiğim bir şey vardı. Daha doğrusu içten gelen bir dürtü: Ya başlamayacaktım; Ya da bitirecektim. Bir iç ses. Beni her zaman dayanıklı kılan.

İçeri girdik taksiyle. Ve durduk. Ilerisi yoktu. İlerisi bir bahçeydi. Yerler toprak. Üzerinde uçuşan yapraklar. Sarı sarı. Ortada bir havuz. Ötelerinde bir ufuk. Ağaçlar arasından seçilebilen bir deniz. Güzel bir duygu kapladı içimi. Rahatladım. Toprak, yaprak, su, ışık. Çocukluğum. Alışmıştım bunlara. Bunlarsız yaşayamazdım. Böyle bir kapının arkasında, böyle bir bahçe. Olacak iş değil! Aklımın ucundan bile geçmiyordu.

O gün o kapıdan böylece girdim.

Arka kapıdan. Sultani’ ye.

Mekteb-i Sultani.

>> Devamı gelecek

Önceki yazı : Öğretmen 4 – Mektep

Sonraki yazı : Mektep 2 – İzler

Mektep 1 – Arka Kapı” üzerine bir yorum

  1. Sevgili Haluk,
    Kalemine sağlık… Bizlere, 1960 yılında, hepimizin aşağı yukarı aynı şekilde
    yaşadığı bir anımızı hatırlattın…
    Bu yazıların – iznin olursa eğer – 50. Yıl Kutlamalarımız için hazırlayacağımız
    Albümümüze büyük bir değer katacak !!!
    Sevgilerimle..
    Ekmel

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s