“ Hayat, ne aşk davasıdır, ne de ekmek kavgasıdır. Hayat, insan kalabilme mücadelesidir.” /
Ernesto “Che” Guevara. (1928 – 1967. Arjantinli Marksist devrimci, doktor, yazar, gerilla lideri, diplomat ve askerî teorisyen.)
Özetleyelim..
Bugünün dünyasında. 2026′ ya girerken. Bugün artık. İnsan insanın kurdudur! Yani insan. Sadece rakibini, düşmanını değil! Yoluna çıkan herkesi yok eden bir insan olmuştur. Bu noktaya nasıl gelindiğini düşünürsek eğer… Bunun başlangıcı. İnsanların bir yerlere yerleşmeleri. Ve bir düzen. Ve giderek de. Bir uygarlık (!) kurma çabasıdır.. Evet tam da böyle! “Uygarlık” denilen o soylu kavram. İnsanı, insanın kurdu yapmıştır!.. Ne komik değil mi!
Sebebine gelirsek…
Başlangıçta, karınlarını doyurmak için. Tabiatın ortasında. Birşeyleri toplayarak. Birşeyleri avlayarak. Hareket halinde olan insanların. Sonrasında bir yerlere yerleşmeleri. Toprağı ekip biçmeleri. Bazılarının. Uğraştığını düşündüğü o şeylere sahip olma duygularını canlandırmıştır.… Özüne bakarsak. “Sahip olma” hevesi. İnsanı, insanın kurdu yapmıştır!
Ama hepsi bu değil!
Daha da komik olan şudur ki. Sahiplenmeler arttıkça. Dünyaya daha da bağlanan. Kendisini evrenin merkezine koyup. Dünyayı kendisinin malı sanan, bu insanlığın aklında. Doğanın temel kuralı olan “geçicilik”. Yani her şeyin. Her canlının geçici olma gerçeği. Silinmeye başlamıştır…. Bunun yerine de. Adım adım. “Kalıcı” olma hevesi. “Ebedi bir hayat” hırsı yeşermeye başlamıştır…
Bir an düşünün. Sonsuz ama geçici bir evrende. Üstelik de. Bir türlü bilemediği bir evrende. Karanlığın içinde emekleyip dururken. Çok kısa ve geçici bir hayat sürdüren. İnsan denilen o canlı. Kalıcı olmak için çabalıyor… Büyük bir tuhaflık değil de nedir bu!..
Bu arada. Sahiplenme içgüdüleri bulaşıp yaygınlaşmış. Sahip olunacaklar da. Sonsuz olmayıp. Sınırlı olunca… İnsanlar, önce sahip olunacak yeni ve yapay ihtiyaçlar yaratmış. Bir tüketim anlayışını özendirmiş. Bu da yetmeyince. Diğerlerinin varlıklarına göz dikip. İnsan avına çıkmıştır…. Ve şimdi artık. İnsanlar. Tıpkı, onbeşbin yıl öncesinde olduğu gibi. Oradan oraya koşup duruyorlar…
Bazıları avlıyor! Önce zorbalıkla. Ardından kurnazlıkla. Sonra zulümle. Ve sonunda ahlaksızlıkla kurdukları kapanlarla. İnsanları avlıyorlar. Bazı diğerleri de. Avlanmamak için. Kapanlardan kurtulup. Koşmak zorunda kalıyorlar! Ama. Bu itiş kakış burada da kalmıyor!. Av peşinde koşanlar, birileri tarafından avlanırken! Avlanmış olanlar ise. Başkalarını avlıyabiliyor!.. Ne karmaşık bir hal, değil mi?
Sonuç olarak. Öyle bir insanlık düzeni kuruldu ki… Kendisini. Kalıcı yapma hırsı içinde olan insanlık. Kalıcı olan her şeyi parçalar oldu. Aileleri, köyleri, mahalleleri, okulları, böle böle parçaladı… Hızlanan iş yaşamının talepleri. Aileleri allak bullak etti. Aile üyelerinin her biri başka bir yerde. İş peşinde. Mahalle arkadaşlıkları. Darmadağın. Her biri uzaklarda. Köy kahvesindeki dostluklar. Yok artık! Bir çoğu göç etti. Sınıf arkadaşlıkları. Çoktan unutuldu. Öğrencilerin herbiri. Başka ülkelerde. Başka işlerin peşinde… Herkes. Birkaç inç’lik(!) ekrana bakarak. Teselli bulmak zorunda kalıyor! Bunu da özgürlük(!) sanıyor…
İnsanların yaşadığı yerler. Sıcak bir evden. Bir köyden, kasabadan, şehirden çok. Sanki bir tren istasyonuna. Sanki bir otobüs garına benzer hale geldi. Birileri biniyor. Bazıları da iniyor. Bırılerı geliyor. Bazıları da gidiyor! Birileri sarılayarak uğurluyor! Bazıları kucaklayarak karşılıyor! Ama her durumda. Hepsi akıyor. Hiçbirşey yerli yerinde duramıyor!
Ne bedenler. Ne duygular. Ne de akıllar “yerleşik” değil artık! Kimse. Ama artık kimse! Bir yere ait değil. Kimse kendisinin. Bir yere ait olduğunu hissedemiyor. Kimse kök salamıyor! Herşey. Herkes her an. Başka başka yerlerde. Mobil yani. Öyle diyorlar ya! Mobil!…
Hareket insanları bölüyor. Hareket hayatları parçalıyor! Hareket artıyor. Parçalanmalar büyüyor. Hayatlar. Hayatlardaki beraberlikler. Beraberliklerdeki duygular. Duygulardaki derinlikler parça parça dilimleniyor. Duygu dilimleri. Birer tüy gibi. Zaman rüzgarları içinde uçuşuyor… Parçaların herbiri. Aşk parçaları. Sevgi parçaları. Hasret parçaları. Sevinç parçaları. Hüzün parçaları… Ardı ardına akıp duruyor.
Her duygu. Herbiri. Sadece bir an yaşıyor. Anı yaşıyor. Sonra. Sonbahar yaprakları gibi. Yüreklerin dallarından kopup. Zamanın toprağına karışıp. Kayboluyor.
İz bırakmadan…
Devamı gelecek
>> Önceki yazı : Yabancı 19 – Kurt
>> İzleyen yazı : Yabancı 21 –
