İTÜ 7 – Laboratuvar

“Artık iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası burası” W. Shakespeare (1564 – 1616 / İngiliz şair ve oyun yazarı)

“… İTÜ Hayatımda olmasaydı? “ diye bir soruyla başlamıştım düşünmeye. İTÜ, tabii ki örneklerden sadece biri. Her insanın, hayatını etkileyen, böyle kurumlar vardır!  İTÜ de bulunmuş herkesin de. Hiç şüphesiz, farklı bir hikayesi vardır. Benim anlattığım da. Sadece benim hikayem. Bir anlamda. Ben kendimi anlatıyorum. İTÜ nün öğretisi ile. Benim özelliklerim bir araya geldiğinde. Şekillenen bir ilişkiden  söz ediyorum. Ve bu ilişki, her şeye açıktı…..  Her şey olabilirdi…

İTÜ ve ben. Kuzey ve güney gibi. İki farklı kutupdaydık… Bunu daha ilk günden farkettim. Özellikle meslek dersleri başlayınca. Makinalara, teknolojiye. Çok da ısınamamıştım.. Bu ne demek? Bunun anlamı şu. Konuları dinliyordum. Çok çalışıyordum. Değerli hocalardan. Çok şey öğreniyordum. Ama. Kendime sorular sorup da. Derinliklere inecek bir merak duymuyordum. “ Oku da adam ol! “ anlayışıyla. Bir görev yapar gibi okuyordum sanki. Sonuç olarak da. Teknolojik konuların beni çekmediğini hissettim… Bu benim için, önemli bir tespit oldu. Çünkü, “ne olmadığını bilmek. Ne olduğunu keşfetmenin yolunu açar”.. diye düşünmüşümdür hep. Ama, öte yandan, başladığım bir işi bitirmem gerektiğinin farkındaydım. Lise yıllarımda aklıma düşen bir ifade, bu gibi durumlarda.  Beni hep itip kakmıştır!. Ovidius’ un “ Ya başlamayacaksın, ya da bitireceksin” ifadesi… Biraz sıkıldım. Ama, çok da zorlanmadan. Sonuna kadar gittim.  İyi ki de gitmişim! Bu günden bakınca. Makina mühendisliği eğitiminde yaptığım bitirme tezi. Benim düşünce dünyamda önemli bir kilometre taşı oldu. Beni, İTÜ öğretisi ile tanıştırdı

Çok az öğrencinin tercih ettiği bir seçmeli ders olan. “ Otomatik Kontrol” dersini seçmiştim. Neden böyle bir tercih yaptığımı, hatırlamıyorum. Ama, bu dersin ve dersin hocasının, bakış açımı çok etkilemiş olduğunu dün gibi hatırlarım.

Dersin yürütücüsü. Nimet Özdaş hocaydı. O sıralarda, NATO Bilim Komitesi Başkanı olarak. Ve benzer görevlerle, yurt dışında olmasına rağmen. Derslere düzenli gelir. Benim tezim ile ilgili de. Her ay laboratuara girip. Sorular sorar bilgi alırdı… Hiç şüphe duymuyorum ki. Hocayı dinlediğim. Hoca ile konuştuğum her an. Beni adım adım şekillendirdi

Sonradan şunu da farkettim ki. Benim dünyamda, İTÜ öğretisinin temelleri, Otomatik Kontrol Laboratuarında şekillenmeye başladı… Hala hatırlarım. Schmitt Trigger devrelerini kullanarak. Elektronik bir sistemle. Hidromekanik bir sistemdeki. Debi, basınç ve seviye kontrolünü sağlamıştım. Bunun için de.  Laboratuarda, fiziksel bir düzenek kurmuş ve çalıştırmıştım. Şimdi soracaksınız bana: “…hani sen teknolojiden hoşlanmıyordun? Bu yaptığın teknoloji değil de ne?..” diye.

Ama buradaki esas konu teknoloji değil ki! Esas olarak benim öğrendiğim şu oldu. Önce bir düşüncem, bir amacım olmalı. Bu amacı gerçekleştirmek için bir metot kullanıp, bir model kurmalıyım. Sonrasında, bu modeli fiziksel olarak somut, yani görünebilir, hale getirip çalıştırmalıyım. Ve nihayetinde, sonuca ulaşıp. Amacımı gerçekleştirmeliyim.

Düşünceden sonuca. Yani soyuttan somuta. O laboratuarda, İTÜ öğretisinden benim anladığım bu oldu! Bu, esas olarak. Düşüncelerin havada, gösteri uçuşları yapmaması. Düşüncelerin bir yerlere. Bir mantık alanına oturmasıdır. Bu. Düşünceden sonuca bir yolculuk yapmaktır. Bu yolda çaba gösterirken de. Her bitişin, yeni bir başlangıç olduğu anlayışıyla, Amacı gerçekleştirene kadar ilerlemektir….

Yıllar geçtikçe anladım ki. İTÜ. İnsanları, hayatın laboratuarına yerleştiriyor.  Bir torna talaşı. Bir kaynak kıvılcımı. Bir matkap çapağı. Bir elektrik devresi. Bir valf… İnsan emeğini. Hayatın gerçekleri ile buluşturuyor. Hayatın gerçeklerine tutunan insanlar da.  Sahici oluyor!

Yapmacık değil!

>> Devamı gelecek

Önceki Yazı : İTÜ 6 – Gri Hücreler

İzleyen Yazı İTÜ 8 –

Yorum bırakın