“İyi yaşamak için acele et ve şunu bil ki her gün, başlı başına bir hayattır.” L. Annaeus Seneca (MÖ.4 – MS.65 / Romalı düşünür, devlet adamı ve oyun yazarı)
Zamanı saymıyorum. Zamana karşı saygısızım.
Zamanı saymadığınızda. Saymamaya başladığınızda. Ne oluyor bilir misiniz? Şu oluyor. Zaman ile ilgili. Zaman kavramı nedeniyle oluşan tüm sözcükler. Sizden. Adım adım uzaklaşıyor. Kayboluyor. Ve sonunda yok oluyor. Evet öyle! Yok oluyor. Hayatınızdan çıkıyor…
Mesela “geçmiş” kavramı. “Öncesi” kavramı. “Bir zamanlar” kavramı. Dün. Evvelki hafta. Geçen ay… Bunların hepsi düşünce listenizden siliniyor… Evet anlıyorum! Hayatınızı yaşarken. Bir şeyler olmamış değil. Ama işte. Bunları, zamana bağlayıp adreslemiyorsunuz. Bunları bir zaman kalıpları içine yerleştirip donduramıyorsunuz. Adreslemeyince de. Bunları o dolaptan çıkaramıyorsunuz. Çünkü onların nerelerde olduğunu bilemiyorsunuz.
Sadece ve sadece bir şeyleri yaşamış olmanın. Bir duygusal tortusunu hissediyorsunuz. Belki mutlu. Belki de mutsuz. Ama ne olursa olsun. Mantıkla yorumlama ihtiyacınız olmayan bir duyguyu. En taze bir şekilde taşıyorsunuz. Duygularınız tazeleşiyor. Duygularınızı. Düşüncelerinizle bulandırmıyorsunuz. Çünkü adresleri yok! Sadece hissediyorsunuz….
Geçmiş ile ilgili. Zaman uzaklaşınca. Mekanlar da silikleşiyor! Bir zaman dilimine asmadığınız bir mekan. Havada kalıyor. Tutunamıyor. Ya da. Bir mekana oturtamadığınız bir zaman. Yolunu kaybedip. Kayboluyor. Farklı mekanlarda yaşanılmış olan her olay. Bağlantılarını kaybediyor. İlintileri siliniyor. Ve boşlukta salınıyor… Yine sonuç olarak. Size kalan. Sizde kalan. O mekanın yarattığı. O mekanda yaşadıklarınızın. Sizde uyandırdığı duygular oluyor…. Geçmişin zamanlarından. Geçmişin mekanlarından uzaklaşınca. Duygularınız özgürleşiyor. Kendini buluyor…
Zamanı saymadığınız da. Yalnızca geçmiş kavramı değil. İnsanoğlunun yarattığı. “Gelecek” sözcüğü de. Hayatınızdan çıkıyor. “Yarın… Birkaç gün içinde… Gelecek yıl… Daha sonra… ” Tüm bu kavramlar. Zihinlerimizi terkediyor.. O zaman da. Önünüzde. Planlarla döşenmiş. Raylı bir sistem değil. Otoyollarının beton kalıpları değil. Üzerinde hiç bir yol çizgisi olmayan. Ama her yönde. Her tarafına gidebileceğiniz. Geniş ve bomboş bir alan uzanıyor. Kendi patikanızı kendiniz açıyorsunuz. Hayatınız zamanın ipoteğinden kurtuluyor. Hareketleriniz. Girişimleriniz özgürleşiyor. Bir şeyleri yetiştirme kaygısı. Bir şeyleri tamamlama endişeleri. Düşüncelerinizi terkediyor.
Basit düşünün. Sade olun. Aklınızı, gereksiz düşüncelerle bulandırmayın. Çünkü bu evren. Bu dünya öyle bir yer. Bu evrenin. Sınırlı aklımızla ürettiğimiz. Anlamlara ihtiyacı yok. Bunu en iyi anlayanların da. Kızılderililer olduğunu düşünmüşümdür hep. Onlar sadece tabiata bakmışlar. Sadece tabiatı hissetmişler. Her şeyi tabiattan almışlar. Her şeyi tabiata bırakmışlar. Ve hayata gereksiz anlamlar yükleyip de. Akıllarını karıştırmamışlar. Sadece yaşamışlar.
Zaten hayat da öyle bir şey değil mi? Bir tesadüf. Bir yerlerden geliyorsunuz. Tek başına! Ama. Nereden geldiğinizi bilmiyorsunuz. Gün geliyor. Bir yerlere gidiyorsunuz. Tek başına! Ama. Nereye gittiğinizi bilmiyorsunuz. Sonuçta bu dünyada. Bir misafirsiniz. Gelirken hiçbir şey getirmiyorsunuz. Giderken de. Hiç bir şey götürmüyorsunuz. Elleriniz bomboş! Tabii ki anlıyorum. Birileri. Birşeyleri götürmek istiyor. Götürecekmiş gibi hırslanıyor. Bu dünyada yaşarken. Aslında, Herşeyin herkesin olduğu bu dünyada yaşarken. Bir şeyleri sahiplenmek için. Bazıları açgözlü. Bazıları kıskanç. Çabalayıp duruyor. Ama sonunda. Ne oluyor? Onlar da gidiyorlar. Tek başına. Ve hiçbir şeysiz…
Eğer zamanı saymazsanız. İşte o zaman. Sahici bir hayatı başarıyorsunuz. Öyle bir yük kalkıyor ki üzerinizden.. Hayatınız hafifliyor. Sadeleşiyor. Kolaylaşıyor.
Sayıları sevin. Saygı duyun sayılara. O tabiatın ta kendisi. Tabiatın dili, Tabiatın yüzü o! Ama. Zamanı saymayın. Çünkü o. Olmayan bir şey! Öyle bir şey yok! Ama eğer ki sayacaksanız da. Şunu unutmayın. Hepsi hepsi 700 bin saat! Belki biraz çoğu. Belki de biraz azı.. Evet unutmayın! Saydığınız. Ve sayarak kutladığınız her an. Yediyüzbinden kemirilen bir parça! Seneca‘nın yorumuyla: “Bize verdiği hayatı kemirmeye başlar, ilk saatimiz.“
Yaşamın her anını kutlayın. Tabii ki, doya doya eğlenin ama. Yeni yılı kutlamayın. Yoksa…. 700 binden kemirilen. Kaybettiğiniz. Ve asla geri gelmeyecek olan. Şu uyduruk 8764 saati mi kutluyorsunuz?
En iyisi. Saymayın…….
Sadece yaşayın!
Önceki Yazı : Yılbaşı Oyunu 2 – Delik Kova
