“Dinle, yoksa dilin seni sağır eder. Yüzleş, yoksa kalbin seni esir eder. Anla, yoksa zihnin seni deli eder.” Kızılderili Atasözü
“Başarı” sözcüğü. İlgimi çekmeyen. Kullanmayı tercih etmediğim bir sözcüktür. Ben daha çok. “Sonuç” sözcüğünü kullanırım. Çünkü, bir sonuca. Başarı ya da başarısızlık olarak bakıldığında. Hayatın doğal akışı içinde. Hiç de anlamı olmayan bir mücadele alanı açılıp. Gereksiz duygusal iniş ve çıkışlara sebep olunur. Gerçeklerden uzaklaşılır!
Bana göre. Bir sonucun başarı getirip getirmediği. Bir anda değil. Zaman içinde farkedilir. Hatta, yol üzerinde ilerlerken, geriye bakıldığında. Aynı sonuç bazan başarı bazan da başarısızlık olarak anlam değiştirebilir. Ayrıca da başarı, göreli bir kavramdır. Ölçüp biçseniz de, aynı sonucu kimileri başarısız olarak alırken. Kimileri de başarı olarak kabul ettirmek için. Binbir dereden su getirebilir…
Bence başarı, sonuca yüklenen geçici bir anlamdır! Ama sonuç, somut bir gerçekliktir! Sonuçlardan kaçılamaz. Birileri kaçmak ister ama. Kimse sonuçlardan kaçamaz. Kimileri. Sonuçlara bahaneler uydurup. Değişik kulplar takabilir. Kimileri de. Hiçbirşey olmamış gibi, sonuçları görmezden gelebilir. Ama sonuçlar yine de vardır. Onlar hep vardır. İnsanın içindeki bir odada saklanıp. Tıkırdarlar. İnsanın aklını, ruhunu. Kimilerinin de vicdanını. Dürtüp dururlar.. Kimse onlardan kurtulamaz.
Sonuçlardan kurtulmanın tek yolu vardır. O da. İçimizdeki o gizli odanın kapısını açmak. Sonuçlarla yüz yüze gelmek. Yüzleşmektir.. Aksi durumda. Yani eğer yüzleşemez isek. Onlar yakamızdan düşmezler! O gerçekleri içimizde, aklımızda ve sırtımızda taşımaya devam ederiz. Ve giderek biriken bu gerçekler, Hiç de beklemediğimiz zamanlarda. Birdenbire karşımıza çıkıverirler.…
Sonuçlarla başedebilmenin tek yolu yüzleşmektir! Bu nasıl olur?
Sonuçlarla yüzleşmek için. Hele ki olumsuz görünen sonuçlarla yüzleşmek için. Öncelikle. Cesur, dürüst ve gerçekçi olmak gerekir! Aksi durumda. Kendimize yalanlar söyler. Sonunda da, kendi yalanlarımıza inanıveririz. Kendi yalanımız. Kendi gerçeğimiz olur!
Önce. Sonuç nedir diye soralım kendimize. Sonuç nedir? Biliyoruz ki, sonuç bir şeylerin sonudur. Ama her son. Bir sonuç değildir. Bir son’un sonuç olması için. Onun gerisinde bir beklenti, bir irade olması gerekir. Her filmin, her kitabın bir sonu olsa da, bunlar bir sonuç değildir! Ama mesela, kazanma isteğiyle bir maça çıkıyorsanız. Bir sınava ya da bir seçime giriyorsanız. Bunlar bittğinde. O seçimin, o maçın, o sınavın sonunda. Bir sonuç vardır.
Her sonuç. Hem bir bitiş. Hem de bir başlangıçtır. Yani her sonucun bir öncesi vardır. Bir de sonrası. Sonucu getiren. Sonucu hazırlayan, hiç kuşkusuz, öncekilerdir. Önceden yapılan ya da yapılmayanlardır. Önceki şartlar ve önceden olup bitenlerdir. Sonucun önceleri, sonuç alındıktan sonra bile. Çoğu zaman konuşulur. Ve çok da konuşulur. Sonucun ardından ise, sonuca, başarı ve başarısızlık anlamları yüklenip. Değişik tepkiler verilebilir ama. Bunlar daha çok duygusal olur. Sonra da geçiştirilir…
Biz şimdi, ortaya çıkan bir sonucun öncesini bir yana bırakıp. Sonucun sonrasına bakalım. Karşımızdaki soru şudur: Bir sonuç karşımıza çıkınca ne yapılmalı? Sonuçlarla nasıl yüzleşilmeli? Hiç de zor olmayan, bu basit sorunun cevabı. Ana fikir olarak, ”sonuçları ve sebeplerini anlamak”tır. Evet bu kadar basit: Anlamak! Anlamanın yolu ise. Daima bir metottan geçer. Süslü sözcüklerle kurgulanan bahaneleri bir tarafa bırakırsak. Ve aklı kullanırsak. Anlamanın yolunu döşeyecek bir metot olarak. Bunu basitçe “3T” diye kısaltabiliriz. Bilinen bir anlayıştır bu. Üç T yani, Tespit Teşhis ve Tedavi. Ve bunların sırasını bozmadan. Ve bunları birbirine karıştırmadan….
İşte şimdi anahtar elimizde. Gizli odanın kapısını aralayabiliriz…
Devamı gelecek >>
>> İzleyen yazı : Sonuçlar 2 –
