Annem bana güzel bir siyah önlük dikti. Giydirdi. Elimden tuttu. Ve Arnavutköy ilkokulunun yoluna düştük. Yani mahalle mektebinin.
O gün ilk defa bir okul görecektim. Aslında , henüz tam da okula başlama yaşında değildim. Kasım ayının sonlarında doğmuştum. Arada bir yaşlardaymışım. Sanırım annem şansını denemek istemişti. Beni bir an önce okula başlatabilmek için. Okulun müdürü ile görüşmeye gidiyordu. Beni de yanına almıştı. Herhalde okulu göreyim, alışayım diye. Annem hep düşünceli olmuştur.
Taş binanın içine girmiş olmalıyız. Oradan da üst kata çıkmış olmamız gerekir. Çünkü, müdür odası üst kattaydı. Benim hatırladığım nedir?
Okumaya devam et ->
Benim hatırladığım, müdürün odasında geçirdiğimiz anlardır. Bu anları iyi hatırlarım. Müdürü, hafiften tebessüm eden yüzüyle hatırlıyorum. Kır saçlı. Aydınlık bir yüz. Yıllar geçti, ama bu yüz asla hafızamdan silinmedi her nedense. Çok şeyi unuttum belki. Ama, bu başöğretmenin adı bile hala aklımda: Zeki Borağan.
Annem, ziyaretinin nedenini anlattı. Güzel güzel söyledi. Yavaş yavaş. Tane tane. Müdür dikkatle dinledi. Arada bir de karşılıklı konuştular. Konuşulanları hatırlamıyorum. Sadece kulağıma çalınıyordu sözler. Derinden gelen bir uğultu gibi. Ben, daha çok etrafı izliyordum. Bir öğretmen bürosu. Benim için yepyeni bir yerdi. Küçük bir oda. Ama büyük bir dünya. Bir masa. Raflar. Raflarda kitaplar. Duvarda bir harita. Belki dünya, belki de Türkiye. İlk gördüklerim bunlardı. Orada saatlerce kalıp etrafı seyredebilirdim. Kimse olmasa, belki, sağı solu da kurcalardım. Meraktan. Dalıp gitmiştim etrafa. Bir an geldi, başöğretmenin sözlerinde adımın geçtiğini duyar gibi oldum. Anneme döndüm. Başöğretmen anneme: “…bir de çocuğa soralım hanımefendi..” dedi diye hatırlıyorum. Sonra da bana döndü: “ sen ne dersin evladım, okula başlamak istiyor musun? “
Bu soruyu hiç unutmadım. Hayatım boyunca, cevaplamakta en çok sıkıldığım sorudur bu. Okula gitmek istemiyordum. Ama, annemin istediğini hissedebiliyordum. Hayır desem üzülecekti. Ne evet, ne de hayır diyemiyordum. Aklımdan neler geçti bilemem. “…istiyor musun?” Başöğretmen buna “istek” demişti. Ama, aslında bir “karar” ile yüzyüze kalmıştım. İlk karar anı! Kendimle ilgili. Geleceğimle ilgili.
Yavaş çekim bir film gibi anımsarım o anı. Sanki o sahnenin dışına çıkmışım da kendimi seyrediyorum… Başımı hafifçe öne eğdim. Gözlerimi yere diktim. Kaşlarımı yavaşça bir kaç kez kaldırıp indirdim. “Hayır, istemiyorum” anlamında. Ve öyle kala kaldım… Bir süre sessizlik oldu. Ya da bana öyle geldi. Sessizliği başöğretmen bozdu : “görüyorsunuz hanımefendi, çocuk ta pek istekli değil “.
O yıl ilk okula başlamadım. Sonradan düşününce, bu, sanırım benim kararım olmuştu. O sırada gerçekten isteksizdim. Ama, bir yıl sonra, büyük bir istekle başladım ilk okula. Bir yıl çok şey farkettirmişti. Hep şaşmışımdır buna. Arada neler oldu ki, büyük bir istekle başlayabildim okula? Hala bilmiyorum. Ama şunu anlamıştım. Başlangıçlar önemliydi. Ve herşeyin bir zamanı vardı. Bunlar, tam da o karar anında aklıma çizilivermişlerdi.
Okula bir yıl sonra başlamak, hayatımı da değiştirecekti. Hem de çok. Çünkü, hayat da boş durmuyordu. Oyununu kuruyordu.
O öğretmenle.
Önceki yazı : Öğretmen 1 – Benim Asıl Niteliğim
İzleyen yazı : Öğretmen 3 – Kuleli