Tüketimi tüketmek

tüketim

 

Gelinen yer belli artık. Oraya geldik. Hem de çok zaman önce. Gizlisi saklısı kalmadı bu dünyanın.

Bir yanda açgözlüler var. Doymak bilmeyenler. Hiç bir zaman da doymayacak olanlar. Ayrıntıya girmeden, yaşayanların %5 i kadar denebilir. Öte yanda da açlar var. Asla doyamayacak olanlar. Doymasına müsade edilmeyenler. Bunlar da yaşayanların % 25 i kadar. Hergün, yaklaşık 100.000 kişinin açlıktan öldüğünü düşününce, insan sormadan edemiyor. Bu nasıl bir dünya?

Okumaya devam et –>

 

Dünyanın hali kısaca şöyle.

Açgözlüler hep kazanıyorlar. Açlar ise hep kaybediyor. Aslında kaybedemiyorlar bile. Çünkü, kaybedecek birşeyleri yok. Dünya böyle kurulmadı ama düzen böyle kurulmuş. Önce kaba kuvvet ile, sonra yasalarla. Daha sonra da kurumlarla. Şimdi yeniden şiddetle. Dünyada ne olursa olsun, bilelim ki, sistem böyle işliyor. Her olay, her kurum bu düzene hizmet ediyor. Bir şekilde. Bu düzenin son markası “küreselleşme”. Onun da modası geçmek üzere. Bakalım ne uydurulacak ardından.

Yalnızca, açgözlü ya da aç olanlar yok bu dünyada. Bir de arada kalanlar var. Çoğunluk burada. Yaşayanların dörtte üç kadarı. Onlar aradalar. Onlar, açgözlülerin, açları sömürmesine aracı olanlar. Farkında olarak veya olmayarak. Bizler yani okuyucu. Ben, sen, arkadaşlarımız, çocuklarımız…Şaşırdın mı? Hiç şaşırma! Oyunu görürsen, olup biteni de anlarsın.

Oynanan oyuna gelince. Hiç de karmaşık değil! Oyun basit. Açgözlüler, gözlerinin doyması için, üretmeliler ve satmalılar. Hem de hiç ara vermeden. Dur durak bilmeden. Yani açgözlüler iki şeyin peşinde: “Kaynaklar ve tüketiciler“. Üretmek için kaynaklara ihtiyacı var. Satmak için ise müşterilere. Tüketenlere yani.

Bunun için önce kaynakları kontrol etmeliler. Yeryüzünde var olan herşeyi. Taşı toprağı, suyu, havayı… Sonra da herkesi tüketici yapmalılar. Doğacak bebekten, göçecek yaşlıya kadar. İhtiyaçları var. Kaynaklara. Yani enerjiye, madenlere, nikele, kroma. Tüm ham maddelere,…Hepsinden ne kadar kaldıysa.

Savaşlar bunun için yapılıyor. Mobilya için ormanların ağaçları bunun için kesiliyor. Dişleri için filler bu amaçla avlanıyor. Derileri için timsahlar da. Nehirlerin yolu kesiliyor. Kurutuluyor. Hava kirleniyor. Atmosfer deliniyor. Bir tek güneşe dokunulamıyor henüz. Ellerinden gelse, onu da söndürürlerdi!

Üretmek yetmiyor tabii. Satmak da gerekiyor. Yani cebinde parası olan alıcılar lazım. Yoksa ticaret dönmez. Çark işlemez. Bunun için iş merkezleri yükseliyor. Kitle halinde çalışılsın, para kazanılsın diye. Bunun için AVM ler var. Kazanılan paralar harcansın diye. …Kredi kartları. Olmayan parayı harcatmak için. Yeter ki ticaret dönsün. Taksitler, reklamlar, reklam panoları,… Aklımız çelinsin diye. Eskilerin lüksü, bugünlerin zorunlu ihtiyacı gibi görünsün diye. Alışveriş festivalleri, anneler günü, sevgililer günü, öğretmenler günü… Sevmek için, hatırlamak için mi sanıyorsun? Hiçte değil! Hediyeler alınsın, alınmaz ise üzülünsün, hatta utanılsın diye. Bunun için kışkırtılıyor kıskançlıklar. Alışverişsiz bir an bile geçmesin diye. Yarım elma kalmadı artık. Kırdan toplanan çiçekler de. Tutumluluk günleri de yok. Yerli malı haftaları da. Varsa yoksa “shopping fest”. Dünya büyük bir mağaza! Birkaç açgözlünün işlettiği.

Kaynaklar ve tüketiciler. Bunlardan biri eksik kalsa oyun bozulur. Bu oyunu bozmak mı istiyoruz. Yol uzun. Ama sonuç mümkün. Yapacağımız belli. Yapacağımız çok da basit. Tüketimin üretimine karşı durmak.  Tüketimi tüketmek! Yani tüketmemek “. Ihtiyacımızdan fazlasını. Ve kendimizin üretmesi. Üretebildiğimizi.

Ve bırakmak gösteriş yapmayı. Başkalarına.

Yapabilir miyiz?

 

 

Tüketimi tüketmek” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s