Ölümünden bir yıl kadar önce. 1937 sonbaharında. Mustafa Kemal hastadır. Hasta olduğunu bilmektedir. Yapabileceği birçok şey vardır. Ama o. Kalkar Sivasa gider. Vaktiyle Sivas kongresini topladığı lise binasına. Bu ziyaret sebepsiz değildir. Dokuzuncu sınıfın geometri dersine girer. Bu dersi izler. Öğrenimin eski terimlerle yapıldığını görünce. Canı sıkılır. Galiba biraz da hiddetlenir. “ Bu anlaşılmaz terimlerle öğrencilere bilgi verilemez” diyerek kitabı atar. Sonra ne yapar? Çıkıp gider mi?
Okumaya devam et>>
Hayır! Gitmez. Sonra da tahta başına geçer. Müselles yerine üçgen. Zaviye yerine açı, vb terimlerini kullanarak. Pisagor teoremini öğrencilere anlatır. Bizzat kendisi. Sorun kendinize şimdi! Bir Mustafa Kemal bunu neden yapar?
Olaya bir bakalım. Anlamaya çalışalım. Yan yana koyalım olayın şifrelerini. Mustafa Kemal nerededir? Bir okulda. Eğitim ortamında. Derste. Kimlerle birliktedir? Gençlerle. Konu nedir? Matematik ve dil. Tüm bu şifreler. Mustafa Kemal’ in temel tercihlerine işaret eder. Nedir bu tercihler? Kendi konuşmalarından çözelim.
Atatürk, 30 Ağustos 1924 tarihinde Afyon’a gelir. Başkomutanlık Meydan Muhaberesini idare ettiği Zafer Tepe’ye anıt dikilecektir. Kendisini coşkuyla karşılayan halka ve bilhassa gençlere hitap eder. “Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz… Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz” der. Anlıyoruz ki, Atatürk’ ün umudu gençliktedir. Ama bunun kendiliğinden olamayacağını bilir. 1922 de yaptığı bir başka konuşmada şöyle der: “Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memleket sevgisini, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilecek en uygun, en güvenli yolu öğretir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur.”
Bilgili olmak. Bilinçli olmak. Mustafa Kemal’in düşündüğü gençlik böyle bir gençliktir. Bilgiye gelince. Bu bilgi, dünyevi bilgidir. Görünen ile. Yaşanan ile ilgilidir. Yani dünyevi olaylarla ilgilidir. “…Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. ..” der Mustafa Kemal..
Bu bilgiyi en akılcı olarak açıklayan ise Matematiktir. Geometridir. Atatürk, matematiğin yaşamın bütün alanlarında geçerli olduğunu düşünür. Matematiksiz bir bilimin söz konusu olamayacağını. Bütün bilimlerin matematikten yararlanması gerektiğini, ifade eder: “Bilim deyince, onun gerçek diye öne sürdüğü önermelerin sağlam olması istenir. Sağlamlık ise en mükemmel şekliyle matematikte bulunur. O halde, bilim o disiplindir ki; önermeleri matematikle ifade edilir.. O zaman matematiği kullanmayan disiplinler bilimin dışında kalacaklardır.”
Bilmek yetmez Mustafa Kemal için. Bildiğini anlamak ve akıl yürütmek gerekir. Hakikatlere ulaşmak için. İşte bu noktada da “dil” çıkar karşımıza. Sözcükler akıl yürütmeyi kolaylaştırmalıdır. Anlamların önünü kesmemelidir. Düşünmenin yolunu tıkamamalıdır. Mustafa Kemal, “.. Fen terimleri o suretle yapılmalı ki anlamları ancak istenilen şeyi ifade edebilsin” demiştir. Daha 1922 deki bir konuşmasında ise: “..Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır…” diye ifade etmiştir
Mustafa Kemal’ i Atatürk yapan nedir? Mustafa Kemal’ in düşüncelerine yön veren. Yaptıklarına temel oluşturan. Esas unsur nedir? Hiç şüphesiz “Bilim” dir. Bilim kutusunu açarsak. İçinden “Fen” çıkar. Fen’ in içinden de “matematik”. Matematik kutusu içinden ise “Geometri”.
Geometri. Bu Mustafa Kemalin keşfettiği bir gerçeklik midir? Tabii ki hayır! Ama. Binlerce kitabı okuyup düşünüp çıkardığı bir gerçekliktir. Sonra da özümsediği. Daha da önemlisi. Sonrasında hayata geçirdiği.
Belki Galile Galileo ile keşfetmiştir bu gerçeği. Ve çıkarmıştır karanlık bir labirentten köhnemiş düşünceleri. Galileo’ nun 1600 lerin başlarındaki devrimci düşüncelerini görürsünüz Mustafa Kemalde: “…evren her an gözlemlerimize açıktır; ama onun dilini ve bu dilin yazıldığı harfleri öğrenmeden ve kavramadan anlaşılamaz. Evren matematik diliyle yazılmıştır; harfleri üçgenler, daireler ve diğer geometrik biçimlerdir. Bunlar olmadan tek sözcüğü bile anlaşılamaz; bunlarsız ancak karanlık bir labirentte dolanılır.”
Belkide. İbn – Haldun ile bulmuştur zeka nın yolunu. İbn – Haldun’un altı yüzyıl önceden gelen düşüncelerini görürsünüz Mustafa Kemal’in uygulamalarında: “ Geometri zekayı aydınlatır ve aklı doğru yola sokar. Onun bütün kanıtları açık ve düzenlidir. Çok iyi düzenlendiğinden, geometrik mantık yürütmeye hata girmesi neredeyse imkansızdır. Bu nedenle sürekli geometriye başvuran bir aklın hataya düşmesi çok nadirdir. Buna göre de geometri bilen kişi zeka kazanır. “
Ve belki de Akademinin kapısındaki yazı. MÖ 300 lerde. Platon’ un Akademisindeki. Kapıdaki o yazı. Somutlaştırmıştır. Tüm düşüncelerini. “Ageometretos medeis eisito“ Yani “Geometri bilmeyen giremez”.
Şimdi anlıyor muyuz? Mustafa Kemal’ in. Neden bir geometri kitabı yazdığını… O kitap. O küçük kitap. İkibin yıl önce Anadoluda parlayan. Bir ışığı taşıyor. Anadoluya. Bir mesajı.
Geometri bilmeyen Anadoluya girmesin!
Devamı gelecek >>
Önceki yazı : MKA 3 – Fen –
İzleyen yazı : MKA 5 –
Reblogged this on tabletkitabesi.
BeğenBeğen