Mektep 7 – Mandalina Kokusu

 

 

Yalnızlığa girdik ve çıktık. Okyanustaki bir kalyonun, bir sis bulutuna girip çıkması gibi birşeydi bu. O günlerde bunu kavramak kolay değildi. Ama, sonradan çok düşünmüşümdür. Yalnızlığa girmek. Benzetmek gerekirse, sis içinde kalmak gibi bir şeydi. Yönüm kaybolmuştu. Etrafım bulanıklaşmıştı. Yanımdakini bile farkedemiyordum. Neredeyse çevremdeki hiçbirşeyi. Yalnızlık beni çekiyordu. Bir anafor gibi.! Ama hayat yalnız bırakmıyor insanı. Ne zaman zora düşse, simit atıyor tutunması için. Bana da attı. Bir mandalina. Yalnızlıktan çıkışın simidi.

Okumaya devam et –>

Daha okulun ilk mi ilk günlerinden biriydi. Sonbahar. Bir akşam etütdeyiz. Yani çalışma saatinde. Yemek sonrası etüdü. Saat yedibuçuk ile dokuz arasında olurdu sanırım. Sınıfın kapısı açıldı. İki üç büyük abi sınıftan içeri girdi. Üst sınıflardan öğrenci abiler yani.

Bu “abi” sözcüğünü öylesine kullandığımı da sanmayın. Mesela yaşları daha büyük diye! Mektepte “abilik” önemlidir. Bu bir “üstünlük” vesilesi değildir. Bir kabadayılık, asla! Bir külhanbeylik, hiç mi hiç! Bu bir “ağırlık” tır. Bir tür “doluluk”. Bir çeşit “gelenek” fazlalığı. Saygı duyulur. Kabul görür. Örnek alınır. En azından, benim zamanımda böyleydi. Bir tür adalet vardır abilikte. Üst sınıflar, alt sınıfların abisidir. Abilik bir “emek” tir. Üst sınıflara çıkıldıkça abilik rütben de yükselir. Abiler mektebin kültürünü temsil ederler. Sergilerler yeni gelenlere. Sözlerle değil. Davranışlarla. Doğaçlama. Böyle gördük. Böyle yaptık. Hala böyle mi? Bilemem.

İşte, o abiler geldiler o akşam. Ellerinde torbalarla. Onlarla birlikte hoş bir koku da girdi içeri. Mandalina kokusu. Asla unutamam.

O zamanlarda mandalinalar kokarlardı. Ayvalar. Narlar. Şeftaliler. Erikler. Biberler. Turplar. Salatalıklar…. Hepsi kokarlardı. Koku özden gelir. Parfüm sıkarak sağlanamaz. Renk tamam. Yapılır. Şekil tamam. Verilir. Tad belki. Bazan. Ama koku. Asla. Kokuyla aldatamazsın. Tek bir mandalinayı koy bir odaya. Şekli dolgun. Hatta düzgün. Rengi turuncu yeşil. Dalı var. Yaprağı bile. Çık odadan kapıyı kapatıp. Bekle beş dakika kadar. Tekrar gir odaya. Mandalina kokuyor mu odanın heryeri? Kokmalı. Kokmuyorsa oynanmıştır. Şekli rengi ne olursa olsun. O zavallı meyva mandalina değildir. Koku ele verir. Bana sorarsan yeme! En azından mandalina niyetine.

Ben meyvanın kokusunu insanın vicdanına benzetirim. Bir insan düşün. Giyim kuşam şık. Mülkiyet, varlık gani. Mantık mükemmel. Konuşma düzgün. Hatta süslü. Davranışlar zarif. Etkiliyor. Yani herşey yerli yerinde. Dıştan bakınca. Ama. Bunların hiçbiri ölçmez. Bir insanın insanlığını. Terazi vicdandır. İnsanlığı tartan. Bugüne bir bakın! Ne rastlantı değil mi? Ne güzel de raslaşmışlar birbirlerine. Kokusuz mandalinalar ve vicdansız insanlar. Zamanın ruhu dedikleri bu olsa gerek!

Abiler belleticiyle birşeyler mırıldandılar. Etüd abisiyle. Ardından. Sıralarımızın üzerine mandalina bıraktılar. Herbirimiz için birer tane. Ben meraklandığımı hatırlarım. Kendi kendime sormuştum. “Akşamları yemek sonrası etütde meyva mı veriliyor acaba?” diye. Sonra. İşte buna şaşırmıştım. Sonra. “ Herkes beşer kuruş çıkarıp masasının üzerine koysun “ dediler. “İyiki de beş kuruşum var” diye düşünmüştüm. Beş kuruşumun olmaması bir suçmuş gibi gelmişti bana herhalde. Okuldaki bu ilk acemilik günlerimde. Çıkarıp koyduk beşer kuruşları sıraların üzerine. Topladılar. Ve gittiler.

Bu günden bakınca. Masum bir satış tekniği gibi. Ama, benim için mutlu bir anı. Unutulmaz. Giden beş kuruşuma birazıcık üzülmüştüm tabii. Harçlığım sınırlıydı çünkü. Ama, mandalinaya çok sevinmiştim. Çok severim. Ve ilk mandalina yiyişimdi o sonbaharda. Daha yeni çıkmıştı. Ve o koku. Tek bir koku. Mandalina kokusu. Beni evime götürmüştü sanki. Mahalleme. Hiç eksik etmezdim mandalinaları. Evde, başucumda. Mahallede, cebimde.

Bu koku. Sınıfın her yerini sarıp sarmalamıştı. Mandalina kokusu. İlk kez bir şeyler paylaştığımı hissettim. O gün. Sınıfta. Mandalina kokusunu. İlk kez bir şeyler yapmıştık beraberce. Neşe içinde yiyivermiştik dilimleri. Çocukluğa açılmıştık o akşam. Sıyrılmaya başladı yalnızlığın sisleri. Belirdi pembegri bir leke gibi. Arkadaşlığın kıyıları.

Unutmadan. Yanında beş kuruşu olmayanlar da vardı sınıfta. Abiler onlara da bıraktılar birer mandalina.

Abilik buydu. Adalet!

Ve vicdan.

Devamı gelecek >>

Önceki yazı : Mektep 6 – Yalnızlık Sınavı

İzleyen yazı : Mektep 8 – 

Mektep 7 – Mandalina Kokusu” üzerine 2 yorum

  1. Biz biraz ucundan yaşamış olsak da ben de iyi hatırlarım meyve/ sebzenin gerçek kokularını ve lezzetlerini. Mevsiminde yerdik çünkü. Muz mevsimi, mandalina mevsimi olduğu gibi oyunların da mevsimi vardı. Çember, tornet, misket oyunları hep bir mevsime tabiydi. Sahi kim takip ederdi hangi oyunun mevsimi geldiğini?

    Beğen

    • Haklısın İbrahim. Herşeyin bir mevsimi vardı. Oyunların bile. Mevsimler vardı. Mevsimler farkedilirdi. Yaşanırdı.

      Beğen

Yorum bırakın